yağmurlu bir italya gününde...


italya'nın dar sokaklarından birinde hafif ıslanmış ceketini sirkelerken cebinde sallanan bir şey fark etti. halbuki cebine bir şey koymamıştı, boştu cebi! ne olduğunu merak etti, elini ceketinin içine attı. bir kağıt parçası, ufak hafif ıslanmış üzerinde bir kaç numara yazılı bir kağıt parçası. ıslandığından birkaç numaranın mürekkebi akmış, okunmuyor fazla.
neydi diye düşündü bir süre; hatırlayamadı!

hiç kimseden numara almamıştı, kimseye de numarasını vermemişti oysaki. ceketini sirkelemeyi bırakmış, havanın soğukluğuna aldırmadan devam etti bu numaralarının ne olduğuna. kimin di bu telefon numarası?
üşümüştü artık; ama hala merak ediyordu kimin numarası olduğunu...

hem dinlenmek hem de biraz ısınmak için karşı sokaktaki küçük italyan cafesine doğru yürüdü. küçücük, şirin bir cafeydi. italya'daki diğer bütün cafeler gibi. cam kenarında bir yere oturdu her zaman ki gibi! bir kahve söyledi, az şekerli. yine her zaman ki gibi. ceketini cafede yanan küçük şöminenin karşısına koydu. ne de olsa giyecekti tekrardan.

tekrar düşünmeye başladı. kimindi bu numara? hayır kendi el yazısı da değildi. eğer birinden aldı ise neden şimdiye kadar görmemişti ya da aramamıştı. son bir kaç gündür kimseyle de tanışmamıştı hatta. birinden numara alması için bir ortamda olmamıştı. kahvesi geldi bu arada. saçını üstten tutturduğu tokasını açtı birden, şu küçük kıskaçlı olanlardan. parmağındaki yüzüğü de çıkarttı koydu masaya. nedenini bilmeden yaptı hepsini...

italya'ya geleli 3,5 sene olmuştu. son 1,5 senedir de italyancasını geliştirmişti. teşekkür etti cafenin sahibi orta yaşlı bayana; ringrezimenti! neden sevdiğini düşündü bu kısacık anda italya'yı, bulamadı, bulduramadı!

birden aramak geldi aklına kağıtta yazan numarayı. cafedeki eski ahşap masanın üzerinde duran telefona doğru yürüdü. sormadı bile kadına. ahizeyi kaldırdı;

- o erkekler beni italyaya götürcek mi? italya da beni görecek mi?

+ şimdi bizim bir kiler vardı küçükken evde. hep orada bisküvi olurdu. annem saklardi bizden. dedim sebebi ne olabilir diye. meğersem hep kendi yermiş çayla filan. bir gün buldum yerini yedim de yedim... öyle işte..

- meğer kandırılmışım. doğum gününde ne istiyosun sorusu heveslendirip sonra da aynı hızla yere çarpılmam içinmiş :(

+ bak hele sen, tripte yaparmış. yesinler :)
tamam yaa alıcam sana bir hediye. söz valla ilk zirvede de vericem :)

- bende boşta bir kalp var onu versem. hem bayadır boşta, belki faydası dokunur ???

+ sıfır mı?

- el değmemiş. bildiğin sıfır yani...

+ kaça gidiyo peki? piyasayı bilemiyorum

- normalde kaskolu alırsan bunları baya pahalı. ama biz uzun süreli garanti veriyoruz. aslında piyasısı yok bunun; çünkü çok nadir bunlar. kalmadı, özel üretim diyebiliriz..

+ normalde erken kapatıyoruz ama madem doğum gününüzmüş biraz daha bekleriz. ayıralım isterseniz?

- madem tekti. bence daha iyi alıcılar çıkar. ben hakkını yemeyeyim başkalarının.

ceketini aldı şöminenin önünden. sımsıcak olmuştu; aklına senelerdir hasret duyduğu o el sıcaklığı geldi, yutkundu!
giydi ceketini, o sıcaklığı teninde de hissetti. bu sefer yutkunamadı! yağmurda dinmişti artık...