bournemouth ve çıplak ayaklarıyla koşan afrika çocukları

.

size zürafalardan bahsedeyim mi biraz? hani uzun boyunlu, benekli hayvanlardan. şu boynunu eğip dilleriyle insan seven, kocaman dilleriyle; bazı insanların aşık olduğu hayvanlardan. çocuklar için ne kadar  efsanevidir  bilmiyorum ama; ben bazı insanlar için ne kadar aşık olunabilecek hayvanlar olduklarına şahit oldum. sırf bu yüzden zürafaya olan saygımı, bir afrika kasabasından anlatıyorum size. düşünün, o kasaba da olmadığım halde bile..


süreli yayınların sıklığından sıkılan insanlar olup olmadığını merak ederken ben, ters orantıyla aşkın kitabını yazmaya kalkma gafletini de beraberimde götürüyordum. sadece bunu götürsem iyi; kin, nefret, koşarken tökezlemek gibi insanı ve bir o kadar da ruhani duygularımı da alıyordum yanıma. sandaletleri mi de almıştım oysa ki. sonra gereksiz olduklarına karar verip geri bıraktım. bu da hataydı. kabul ediyorum. en azından bunu bir afrika kasabasından yazıyorum..
sefilleri okuyan insanların konunun sefil insanlar olmadığını anlaması ne kadar uzun sürecekti? peki bu gafletin nefrete dönüşme sürecinde karşınıza çıkan şeylerin (artık her neyse) sizi bundan caydırma olasılığı? edebiyata olan aşkı yüzünden sevgilisine bir dize bile şiir yazmamış şairlere ne demeli! hani şu içimizden biri şairler. peki sevgisini kanıtlamak isterken cinayet işlediği yere geri giden katilleri napıcaz? oysa ki masum iki üç cinayet onlar. sebebi sonucundan daha dikkat çekmiş, ölenin namının bile anılmadığı.. 
yine anılmadı fark ettiyseniz. katil öldürdükleriyle kaldı..

biz gidip göksu'ya gidip bir alemi âb eyleyelim derken; sadabâdın o enfes manzarasına karşı kahvesini yudumlayan ehl-i keyfler, bize olan hayranlıklarını içlerine atmışlardı. oysa ki söyleseler ne iyi ederlerdi.  söylemediler. işte bu yüzden ben üstlendim o içtikleri kahvenin falından çıkanları anlatma görevini size. onlar yapmaya cesaret edemedi diye siz mahrum kalmayın istedim. daha öncede istemiştim. zürafalar şahit..    

bundan iki hafta kadar önce ingiltere'nin sahil kasabalarından bournemouth'daydım. kısa süreli seyahatlerin bana bıraktığı hislerin sanırım en güzellerinden biriy(di). yazıdığım şiirlerin içinde en çok -di'li geçmiş zamanı barındıranlarından belki de tekiydi..


kaldığım evin penceresinden görünün manzaranın insana uyandırdığı hislerin, aslında kendi içinde ne hüzünler barındırdığı konusunda derin tecrübeleri bir kenara bırakmam lazımdı, yapamadım! size birazda hayallerimden bahsetmem lazımdı, onları da koyduğum yerde bulamadım!


sanırım iki yazı önce size uldvih'ten bahsetmiştim. hani şu ahşap bir spatula ile dünyayı kurtarma çabalarımda yanımda olan arkadaşımdan. yine aynı telaşe içinde kendisi. karışmıyorum bu sefer. naparsa yapsın, kılımı kıpırdatmam. evin duvarında asılı fotoğraflara takıldı gözüm, kaldığım çatı katındaki odadan inerken. siyah-beyaz fotoğraflara. kimlere ait oldukları konusunda bir fikrim yok..