parça başı çalışan şehirlerde bugün; new york..

.

binaların sırt sırta verdiği çoğu şehrin hikayelerinde büyük ayrılıklar var. kimi yoksun zannedilen, kiminin de eskik dürtüleri olduğu için ayrılan kadınlar, erkekler mesela. hiçbiri new york için sevmemişti oysa ki birbirini. belki de sonrası için yapılmadık plan bırakmamış; safi kin ve nefret tohumlarıyla yetiştirilmiş nesilller bırakmak için geriye ilk fırsatı kollamışlar kendi muhitlerinde. metrolarında, caddelerinden biraz daha derin izler taşıyan bir hiyerarşik düzenin ürünü olan new york, işte bu tarihsel devinim sırasında elinde kokteyl kadehiyle kenarda beklemiş ve bunu da sonuna kadar haketmişti..


en ufak açılardan bile güzel görünmeyi başarması, sanırım onu ziyaret edenleri ve orada yaşayanları birbirine düşürmüş olacak ki, çoğu çekişmelerin müsebibi olmuş. şimdi şöyle düşünmek de lazım. dünyanın en popüler şehirlerinde birinde oturuyorsunuz ve orayı görmek için gelen insanlar yüzünden adım atacak zamanınız da sabrınız da kalmıyor. bu sanki evine misafir istemeyen ev sahibi tavrı gibi oluyor ama yine de kabul edilir onlarca yanı var. yine de bir yerlere sokuşturuyor, bırakmıyor öyle ulu orta. 


tek düzeliğin senfonileri çalınsa da caddelerinde, sırf renkleri sarı diye bile binilecek taksileri vardı bu şehrin. londra'da da hakeza.. kiril alfabesi'yle bile yazılsa tarihi, sevilirdi. new york böyle güzel, böyle nazik davranırken insanlara; ona karşı gelen tonlarca kasırganın hiç mi suçu yoktu? bizim kendi yoksunluğumuz bu, belli. çünkü biz saatlerce uçak yolcuğundan sonra yüzde bilmem kaçı turist olan bir şehre imrenerek bakmamamız lazımdı. bakın, sevgisizlik konusuyla gündeme gelmek istemiyoruz; çünkü sevdiğimiz, aşık olduğumuz şehirler de oldu.


ama new york, imkanlarını size daha çok sunan bir killi toprak yığınından farksızdı. o yüzden bu dışavurumumuz..



..week 23 is over!