sarı basın kartı kudursun dursun



Bilenler bilir; taraftarın medyaya, Osman'a ve onun değerli Tamburuna Hıncal'a ve belinde ki Kulunça verdiği tepki durduk yere değildir. Zamanında yapılan yalnış bir habere tribünün verdiği tepki "Fotomaç Senle Kıçımızı Siliyoruz..!" şeklinde idi. Anlayana tabi.! Özgür basın diye orasını burasını yırtan, yazmamız engelleniyor diye ebelek şekilde ekranda boy gösteren dımbıllar oldukça daha çok ötersiniz bok herifler sizi. Derdim malum takım için yazıldığından değil, sinirli de değilim haa; sadece adaletli olsunlar. Kalemleri eşit yazsın puntoları, birilerini pofpoflamasın !..


Yazmıyım dedim ama yazdırdınız; bunları yazarken tesadüfe bakın ki aklıma şu tezahürat geldi;



" İbne basın bunu da yazın...!"

bigudili karmaşık sohbetler

Şu saçlara takılan bigudiler gibi geldim bu sefer. Sarıp sarmaladım, tutup sımsıkı. Alıp yuvarladım, yokuş aşşağa. Amanda nasıl güzel, nasıl hoş oldu; nasıl debelek oldu bir bilseniz. Valla ne yalan söyleyim, için kıpır kıpır. Neden bilmiyorum. Aramıyorum da. Kumbarasında ki parayı merak eden çocuk edasındayım. İçindekileri alsada nereye harcayacağını bilemeyen, sümüklü veledin tekiyim bu aralar. Oscar gecesinde ki mikrofonunm ayrıca; herkes beni tutmak için debelenip duruyo...

Bugün ne gevelicem diye merak edenlere ("gevelemek" kelimesi bilerek seçilmiş olup, bazı çağrışımlara mahal vermesi önemle rica olunur! ) Tarkan'dan "Dön Bebeğim" i armağan ediyorum. Niye bu parça onu da bilmeden yapıyorum. Dinleyin; ama bir ders çıkarmanın manası yok. Yani siz elmayı vitamin olsun diye yersiniz; fakat elmanın haberi yoktur. Bundan mütevelli kasmayın efendim, kasmayın...

Cmabridge üinvertisinde yaıpaln bir arşaıtrmaya groe, bir kleimedkei hafrlrien hnagi sıarda didizlikleri dğeil, ilk ve son hafrrlrein dğoru yedre olamalrı öenm tşamıatkadır. Geirsi taammen kamradaşır ve ynie de suroznus olraak okubanilir. Buunn sbeebi isnan benyinin her hafri tek tek dieğl kemileellri bir btüün oralak omukadısır.

Yani kelimelere bakmak yerine biraz anlam bakmak lazım, ne düşündüğünü araştırmak yerine düşündüğünü söylemek lazım. Ben nıasl yarzaısm yızaıym öemli oaln alnamdır. Fark ettiniz mi? Bunu anlamak için çaba harcatmadım bu sefer; çünkü kalmadı cebimde hayal edip kumbarama atacak praa...

makarna öncesi domates sonrası savaşları



Fazla uzun durmucam bu sefer, birine bakıp çıkıcam. Hatta bakın bugün bişey olarakta gelmedim. Öyle mal mal, sap gibi geldim. Halaylara da katılmadım, horonlara da. Ne işim var dedim. Çıktım geldim. Islandım birazda. Olsun değdi ama, güzel gündü; sebebi güzel olandan sanırım. Resimleri de güzel çıktı, baktım evde valla beklediğimden de güzel hem de. Yollucam yakında, merak etmeye gerekte bırakmıcam ayrıca...



Ya ne dicem, insan bişeyden kaçar, o peşini bırakmaz, sürekli üstünüze bulaşırya, aynen onu yaşadım geçen akşam. Ulan ben evime haberleri izlemiyim, boktan püsürden haberim olmasın diye televizyon almıyorum, elin koca göbekli geviş getiren hayvanı yüzünden nadir mutlu olduğum anlardan birinin içine ediliyo. Neymiş efendim, amcamız hergün gelirmiş, sorunluymuş filan. Banane lan, banane! Gitsin evinde izlesin haberini, orda yapsın ne yapacaksa. Terbiyesize bak yaa. Haa bide Ankara'nın seçin şeysini izliyo. İstanbul olsa anlıcam, ne işin var Ankara'yla. Kanalizasyon çukurlarına düşesice, oy sandığı kılıklı dımbıl tosba. Valla halen sinirliyim. Hayır bir de başka kanalı açtırdık, sonra tekrar değiştirdi. Ulan varya dedim, kalkıp uç yan masadan...


Neyse öyle işte, güzelim gün böyle tostik başladı. Allah'tan güzel bitti. Hakakten güzel bitti, sebebi belliydi; etki-tepki prensibi devredeydi hemde hiç olmadığı kadar. Olmayan o beyaz krema bile ikinci planda kaldı. (Bana göre tabi) Belki de kaldırıldı. Ben bişey yapmadım, o da yapmadı. Kim yaptı umrumda da değil. Oldu öyle, valla ne yalan söyliyim güzel de oldu...


Hafif yağmurlu İstiklal Caddesi'nden gelen edit: Yağan yağmur mudur; yoksa hayat mı? anlamadım...

böğürtlenli mercimek reklamı

Böğürtlen reçeli gibi geldim efendim bu sefer. Hani dalından koparılıp yapılınca tadından yenmeyen, kaynatırken rengini o çelik tencereye veren, geri almayan. Soğusa da dibinde kalanları parmağımızla yalasak dediğimiz reçellerin kralı gibi... Taş fırından çıkmış ekmeğin üzerinde ki duruşu, sanki koca bir bardak kahvenin üzerinde duran; masum ama bir o kadar da cürretkar beyaz krema gibidir. Sadece o satılsa alınır, o yeşil pipetlerle bile yenir yani...
Onu çok sevenlere bırakıp geçelim konumuza. Ayakta kaldınız! Buyrun. Lütfen ben oturmucam, siz gelin lütfen. Lütfen buyurun. Oooohooo bu böyle böyle sürer gider çoğu zaman. Yani şu insanımızın birbirini ağırlama mevzuhu hakkaten komiktir. Oturmak için koltuk sayısı, o koltuklara koyulacak göt sayısından fazla olsa bile yaşarız bunu. Halbu ki otur be kardeşim, oturursa oturur, oturmazsa da kendi bilir sallaaaa. Konuya geçelim derken yine dağıttım gidiyorum. Yukarıda ki fotoğrafla alakalı anlatıcam bişeyler. Okumuşsunuzdur; ki okumadıysanız sizi yukarı doğru alalım. Aile yerimiz orda çünkü. Neyse bakıldığında bir reklam gibi durmakta. Evet o kadar sezdirmese de kendisini, biraz göz kırpar cinsten. Yahu onu bunu bırakın, nasıl bir telkindir, nasıl bir istek, nasıl bir fantezidir bu ulan. Hangi guruh bunu yapar. Hangi sevgi bunu böyle söyler aklım almadı valla. "Ona 8 aydır aşkını kabul etmesi için yalvarıyor HALBUKİ bütün bunları yapacağına ona yarım kilo kırmızı mercimek alsaydı mesele kalmazdı "
Şimdi düşünün; aşk öyle bir haddeye gelmiş ki, kız erkeğin alacağı yarım kilo (-ki neden bir kilo değil de yarım kilo onuda anlamadım) kırmızı mercimeğe tav oluyor. Ya da şöyle söyleyelim; erkek o kadar mal ki, döktüğü dil yerine HALK BAKKALİYESİ sponsorluğunda mercimek verse kıza olay bitti. Yani tamam bunun gibi işletme final sınavını andıran aşklar fazla yok; ama be amca yani yaptığın mallığın dik alası. Nasıl reklam lan bu !?! Ciddiyim bunu yapan olmuştur, yani hakkaten olmuştur. Belki faydalı oldu orasını bilmem; fakat bundan sonrası için bu bakkalın reklamında fırın kullanacağı kesin. Malum mercimek var ortada (gözlüklü adam smile'ı)