1614 km'de barcelona, valencia, madrid, roma {bölüm ve sahne 1 \ barcelona}


başlamadan önce;

biraz geç oldu farkındayım.. kusura bakılmaya. bazen bu teknoloji insanın hayatını nasıl sekteye uğratıyor böyle zamanlarda daha iyi anlıyor insan. neyse efendim sözün kısasını burada söyleyelim ki aşağıda sizi uzuuunca bir yazı bekliyor. arabayla yapılmış tamı tamına 1614 km lik yol, sırasıyla barcelona, valencia, madrid ve roma'dan oluşan bir gezinin hikayesidir bu. kahramanlarımız sem, mcd (emsidi) ve ben. ha unutmadan bir de düldülümüz to derekto var.. (arabamıza bu ismi verdik) fazla uzatmadan başlayalım efendim, keyifli okumalarınız olsun..

- altı üstü 1614 km yol var! neler yapılabilir ki?



işte böyle bir lafın üzerine başladı bizim hikayemizde. taraftarı olduğumuz takımın avrupa'daki macerasına destek vermek, onu orada yalnız bırakmamak için yapılan bir muhabbet, eve gelip yaptığım bir saatlik  plandan sonra muhteşem bir maceraya dönüştü. amaç armanın peşinde olmaktı ama kimse bunun bu kadar muhteşem olabileceğini düşünmemişti..

bundan önceki bütün seyahatlerimde de bu hep böyle oldu. kısa ama sağlam bir plan ve sabah yataktan kalkar kalkmaz "ben gidiyorum" ile başladı.. yine yalnız olacaktı ama bu sefer işin ucunda bir de  forma vardı. birliktelik lazımdı anlayacağınız. öylede oldu.. 

eve gelip biletleri aldım.. her zaman ki gibi yine beleş denecek fiyata.. ben ne zaman bir uçak bileti almaya kalksam o fiyata türkiye'de yurtiçi bile olmuyor :\ geçen sene de sadece 1€'ya italya'ya gidip döndüğümü söylersem sanırım ne demek istediğimi az çok anlarsınız :]


ispanya / barcelona.. üzerine şuana kadar ne hikayeler anlatıldı, ne destanlar yazıldı bilmiyorum ama bence tek kelimeyle ispanya derseniz; "budur!" derim. evet budur.. havalimanına ilk indiğimde acaba nasıl olacak diye düşünmem hiçbir zaman. çünkü eğer merak eden biri iseniz önemli olan ne olacağı değil, nelerin sizi beklediğidir. siz neleri keşfetmek isterseniz onu keşfedersiniz. malum onlar yüzyıllardır oradadır ve sizi beklemektedir. siz onu görmek istemezseniz eğer, o size görünmez. işte bu yüzden de ne kadar dar sokak, ne kadar aralık varsa gördüm. hatta görmekle kalmayıp bastım deklanşöre.. tarih var sanki yer yerinde. sanki her sokağına uğramış o sanatsal ruh, hep bir yerlere değdirmiş o şaheserler yaratan fırçasını! 


hatta insanlarına bile :] bu güzel bayanlar sokakta bu kıyafetlerle dolaşıyor ise dedim vardır bunda bir hayır. hakikaten varmış.. sonrasında gördüm ki barcelona eğlenceyi günün her saati yaşayan bir şehir. bunu seyahat bitmeden bir gün önce geri döndüğümüzde daha iyi anladım. sokak festivalleri ve daha fazlası.. 


gündüz vakti şehirde bir karnaval havası var.. turistleri geçtim bütün yerli halkta o an orada. hepsinin yüzünde haklı bir gurur tabiki.. şehirlerinde yapılan böyle küçük bir eğlenceyi bile kaçırmıyorlar, hepsi sanki bunun için hazırlanmış bu güne.. öyle neşeliler ki anlatacak, dicek laf tarif etmeye. sanırım yapılacak en iyi şey onlara uymak ve sokağın ortasında dans etmek.. kimseye, hiç bir şeye aldırmadan! bunları yaparken de etrafına aynen yandaki teyzemiz gibi gülücükler saçmak.. böyle içten, böyle "barcelona'ya hoş geldiniz" dercesine..


soldaki fotoğraf günün herhangi bir saati barcelonasına ait. her iki yani turistik eşyalar satan irili ufaklı mağazaların uzandığı bir cadde burası.. şehrin en ünlü caddesi diyebiliriz. bizim istiklalimiz bir bakıma. halk burada olmaktan, burada yürümekten çok zevk alıyor, turistlerde tabi.. 


tanıştırayım bu mcd. kendisi amerika maceramda da yanımdaydı. sağolsun bunda da yalnız bırakmadı beni. fotoğraflarını buraya koyarken izin almadım itiraf ediyim :] ama görünce eminim sevinicek. haa ayrıca bu yazı boyunca onun bir sürü fotoğrafı olacak, sonradan kim bu demeyin diye söylüyorum bunu :] 


bu da sem efendim.. onun da haberi yok bu yazıdan ve doğal olarak fotoğrafının burada olduğundan :] işin garip yanı belki kaldır diye bana para bile teklif edecek ama itiraf etmesi lazım şuana kadar kimse onu bu kadar profesyonel fotoğraflamadı! iş böyle olunca ve bütün aslarda bana gelmişken bu elde hiç pas demeye niyetim yok :]

genelde fotoğraf çeken çoğu insan manzara arar.. böyle güzel dağların, bayırların uzandığı, şelalenin tepeden döküldüğü muhteşem manzaralar. ben ise bu güzellikleri gören insanları yeğliyorum. çünkü onları gören, onun güzelliği sayesinde kendinden geçmiş kişi en az o manzara kadar güzeldir. bu yüzden de bu gezide bolca insan göreceksiniz yakından fotoğrafı çekilmiş. onların haberi yokken onları yakalamak sanırım bu işin en zevkli yani. şimdiden söylüyorum ki sonradan demeyin bu adam deli mi ne diye :]


işte bir örneği.. yalnız başına oturmuş kışın ortasındaki güneşin tadını çıkaran bu bayanı ilk görünce dedim acaba neden bu kadar neşeli? sonra bir süre izledim ve olay anlaşıldı. hiç bir sebebi yoktu! hemde en ufak bir sebebi.. o, o gün oraya sadece gülücük dağıtmaya gelmişti ve bende ona rastladım. çokta iyi etmişim..


metrolar.. insanların en sakin, en aceleci, en heyecanlı ve bir o kadar da doğal oldukları ender mekanlardır. kimisi o kadar ferah ve güzeldir ki inmek istemezsiniz içinden. (bkz: barcelona metrosu) kimisi de o kadar berbat bir hal alır ki ineceğiniz durağı beklemek bir  işkence halini alır (bkz: newyork metrosu) bu ilk bahsettiğim ferah olanlarından bir anı. öğle vakti ve pek fazla kimse kullanmıyor bu saatlerde haliyle.. sanırım güzel olan tarafı da bu! sadece kendisini görüyorum metronun, o çelik yığınındaki beni..


siyah beyaz bir barcelona'ya sanırım kimse hayır demez! bende demedim zaten :] yukarıda gördüğünüz fotoğrafların asıl renklerinde olması; barcelona'nın o canlılığını, o heyecanını göstermek içindi. bu ise biraz asalet tescili için.. her yerinde var bu barcelona'nın. hep bir açıdan eskiye nazire var kısacası...


devam.. öyle güzel ki insanların fotoğrafını çekmek. bana deseler ki sadece insanları çekeceksin! tamam der basarım imzayı.. sadece bir insan çekmek için bile gidilir bambaşka bir ülkeye. haz veriyor insanların halleri.. o belirsizlik, o şaşkınlık vs. utangaçlık üstüne yapılmış bir puzzle'ı tamamlar gibi hepsi. sanki bir parça bir insanın ta kendisi. biri eksik olsa bütün resim noksan olacak. iş böyle olunca hep bir kere daha basmak istiyorum deklanşöre.. bir kere daha, bir kere daha! bir de renkler asalet ve saflığın sembolü olursa tadından yenmiyor. keşke hep insanlar olsa her yerde. mekanlar insanlarla güzel çünkü..


ve tabi ki futbol.. ispanya deyince sanırım akla gelen ilk şeylerden biri bu. fc barcelona ve real madrid! ikisi arasındaki çekişme yer yüzündeki en güzel rekabetlerden biri.. futbola duydukları sevgi bazen hayatlarına o kadar etki ediyor ki günlük hayatlarında bile iç içler tuttukları takımla..


ve tabiki camp nou! fc barcelona'nın ebedi istiratgahı. orada olmak, en azından bir maç izlemek sanırım her futbol severin hayalidir. en azından benim öyleydi :] - di diyorum çünkü gerçekleşti bu hayalim. bu muhteşem stadta muhteşem bir maç izledim. messi'li, iniestalı bir kadro, 4 tane birbirinden güzel gol ve tabiki gerçek futbol!  


orada futbol bir turizm öğesi olmuş artık. sadece fc barcelona'nın (nam-ı diğer barça) maçlarını izlemek için bile gelen binlerce insan vardı stadda. mesela bu bayanlar. avustralya'dan gelmişler maça. hayranı oldukları messi'nin formasını sırtlarında taşımaktan ve bunu cesurca göstermekten oldukça memnunlardı. bana da bu anı yakalamak kaldı..


yüzlerinde gülümseme fotoğraflarını çektiğim için değil haa! onlar az önce hayranı oldukları takımın ve futbolcunun maçını izlediler. bu yüzden o sırıtmaları. yukarıda da dediğim gibi; mekanın güzelliği insan ile birlikte olunca ortaya çıkar. harika bir stad ona dicek lafım yok. amma velakin içinde taraftarı, hayranları olmadıktan sonra sadece bir beton yığını. bunu güzel yapan unsurlarda işte bu soldaki hanımefendiler.. poz verirken yaşadıkları sevinç, konuşurken de vardı emin olun. bana mail adreslerini verirken öyle içtendi ki sarışın olan, artık dedim yollamazsam sanırım gerçekten ayıp etmiş olurum. yolladım, hemde gelir gelmez ilk işim o oldu.. çok beğendiklerini yazmış cevaben, hatta feysbuk'unda profil fotosu yapmış o kadar :] feysbuk'um olmadı için göremedim. yalan değildir heralde..di mi?


bu kim diye sormayın :] seyahatlerin bir kuralı vardır efendim. fotoğraf makinesi sahibinin çok az fotoğrafı olur. bu kural değişmez... işte bu da o çok azlardan birisi. mcd'ye nasıl çekeceğini öğretene kadar alnımın derisi çatlasa da bazen iyi işler çıkarttı. hakkını yememek lazım şimdi :]


:] yola kaçan topu araçların elinde kurtardıktan sonra şöyle bir kaç sektireyim derken etrafımda oluşan hayran kitlesini farketmemişim. sonrasında öyle çoğalmışlar ki artık yorulup bıraktığımda baya bir hayranım olmuştu :] bi daha bi daha diye bağırsalarda beleş olmayacağını belirtip bıraktım. böylce barcelona'nın göbeğindeki futbol dersimizde bitmiş oldu.. türk futbolu bana çok şey borçlu çok :]


işte böyle bir fotoğraflar bitirelim barcelona maceramızı.. anlatacak o kadar detay var ki burası yetmicek sanırım :] bundan sonra valencia macerası başlıcak.. ondan sonra da madrid ve roma.. anlayacağınız daha okuyacağınız bir sürü anı bakacağınız bir o kadar da fotoğraf var. valencia yazısı en kısa sürede burada olacak..

valenciaaa! altımızda to dorekto biz geliyoruz :)