vegas'daki bir irlanda barında ne işim vardı

.

kendi devinimlerinizin üstünü örtmeye başlıyoruz aslında. mesela ben her seferinde özgürlüğü yollarda aradığımı beyan ediyorum giyotin partilerinde. bunu yaptığım için pişman olduğumu söyleyerek başladığım her cümlede ise yalan söylüyorum sizi. şimdi yaptığım gibi..
..ışıklı şehirlerin sizi çeken yanı, karanlık dünyanıza verdikleri aydınlıktır. sırf bu yüzden gökyüzündeki aydınlığı değişiriz bu sefaletle. her seferinde olması gerekenden bi' nebze az sevdiğimizden olsa gerek, aydınlığımızı bir başkasında ararız. pervanelerden bir farkımız yoktur aslında. ışığın geldiği yöne doğru uçar, ona yaklaştıkça körleşiriz. ve lanet olsun her seferinde çarpar düşeriz o güzel sohbetlerin yapıldığı meclislere. kimimiz iştirak ederiz, kimimiz el çekeriz ivedilikle. ama her seferinde ışığa doğru gideriz, kendi karanlığımızı gizleyelim diye.
konuşmaya başladığında susmayan her ne kadar insan varsa, ifade edişindeki yalınlığın etrafında dolaşır; tıpkı benim gibi. böyle olmasın diye artık ben, yazacak şeylerim olsun diye beklemeyi yeğliyorum uzun zamandır. iyi etmiyorum orası kesin. lakin sulh sağlansın diye kişiliğimle aramda, konuşmaktan da kaçınmıyorum..

anlatmayalı uzun zaman olan yolculuklarımın birinden dem vurma vakti efendim. mesafesinden değil de, yine mekansal bir ifade ediş çabası diyelim. bireysellik sezinlemeleri üzerine gidip, işlenen bütün cinayetleri birine yıkma cabası belki de; bilemedim. bütün kavramsallıkların sonuna -meli, -malı eki getirerek daha süslü bir hale sokmaya başladığımdan olsa gerek, artık size bilgi yerine ilgi veriyorum. çıkın diye yollara, gidin diye. sırf siz de nemalanın diye benim aptallığımdan anlatıyorum hissettiklerimi.

bu sefer bir barda olabilecek en normal olaydan birinden bahsetmek isterim size. o kadar normal ki; okuyup da yarıda bırakacağınızdan korkuyorum yazıyı. ki zaten sadece fotoğraflara bakıp çıkan bir sürü insan var burda, onu da biliyorum. gerçi kötü bi' şey değil ama yine de istiyor insan yazıklarının okunmasını. alelade olsa da, harikulade de olsa istiyor işte. tabi bunu sınav kağıdının en altına "geçmem için 52 lazım hocam" diyen bir öğrencinin yaptığı gibi yapmam ne kadar güzel bi' şey bilmiyorum ama söylemem lazım. okunmayı seviyorum..

şu her barda karşılaşılacak olayı unuttuğumu sanmayın sakın. sadece heyecan yaratmaya çalışıyorum. becerip beceremediğimi irdelemek gibi bir kaygım da yok hem. böyle olduğu için belki şuana kadar yazığım cümleleri tamı tamına 4 (dört) dakikada yazıyorum. konuşmaya başlasam eminim daha kısa sürerdi ama ben okunmayı seviyorum. halbu ki şairler öyle mi..

          üçe kadar saydım,  
          gözümü açtığımda yoktun.
          merak ediyorum;
          birde mi gittin?
          üçte mi?
                                    (ali fuad boztepe)


kesinlikle değil. okunmak için yazmakla, okunmayı sevmek bile farklı. şair olmak için şiir yazmaya başlamak gibi. safsata, hem de fazlasıyla. durum böyle olunca yazdıklarınızın neye karşılık geldiğini, bir barda otururken de irdeleyebilirsiniz. kiminiz bunu bir kere yapar, kiminiz her zaman. çıkan sonuçların sağlamasını yapacak kadar kendinize güvenmiyorsanız da amenna. neyse, durun da ben size şu barda olan hikayeyi anlatıyım..

gerçi uzun uzadıya irdelemek gerekir bu tür şeyleri. yani illa bir aşk gerekir bazınıza, bazınıza da ayrılık. benimsediğiniz duyguyu içselleştirisiniz kısaca. özgürlüğünüzü ifade edişinizdeki yordam sizi siz yapar. benim gibi işte. ben yazmanın yeterli olmadığını, bunun yanında insanlara bir şeyler de göstermek gerektiğine inanıyorum. bu benim özgürlüğü ifade edişim. sırf siz de anlayın diye hissettiklerimi, size elimden geldiğince fotoğraflar çekiyorum. yalan söylüyorum bazen, sıklıkla da dürtüklüyorum arkanızdan. hanginize hangisinin denk geleceğini bilmeden yapıyorum hatta. kimisi az önce okuduğu cümlelerden beni yalancı diye kodluyor kafasında, kimisi güzel yazan bir adam. ikisi de olmuyorum bazen. benim burada bunları yazdığımı bilmeyen birçok insan, sarı saçlı veledin teki diye tanıyor beni. konuşana kadar ne kadar da aptal olduğumu filan düşünüyor, konuştuktan sonra da daha da aptal olduğumu hatta. şimdi bunları söylerken bile "bu adam ne diyor şimdi" demelerinize şahit olmak isteyişim de bu yüzden işte. sizi benim okurken görmek istiyorum! cümlelerimi telaffuz edişinizi. şaşırmalarınızı, nefret edişlerinizi bile. 

vegas'daki bir irlanda barında yaşadığım bu olağan hikayenin aslında hepimiz için nasıl bir şeye sebep olduğunu sanırım daha iyi görüyorum. şimdi bu yolculuklarımdan arta kalanları size anlatmaya çabalayışlarım, vegas'a gidecek bir insana olabilecek yardımımdan kat be kat fazla ya; büyük ihtimalle bununla karıyorum harcımı. yeni yeni farkediyorum adaletinizi, hışmınızı hatta. kendimi bu tarz cümlelerden sonra da bi' şey sanıyorum.

dedim ya başta da; ben yazmayı değil, okunmayı seviyorum..