mesele bi' şehri sevmek filan değildi aslında..

.

"sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın.
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı.
bir bulut, 
evet ama aslolan; bulutun suyu yağmasıydı."


sırf bi' kaç seyi için sevebilirsiniz bir şehri. ya da sadece beğenmediğiniz tek bi' şeyi için nefret edebilirsiniz. ama porto için böyle bir kuralınız olmamalı. sanki daha derin, daha sağlam sebepler bulmanız lazım. öyle bi' kaç şeyle alt etmeniz mümkün değil çünkü. zaman zaman böyle olur işte; gittiğimiz, ziyaret ettiğiniz şehirler sizde farklı hisler bırakır. belki yalnız olsanız daha çok seveceğiniz bi' şehri, kalabalıklar içinde beğenmemiş olabilirsiniz. çok alkol almışken amsterdam'dan memnun kalmak gibi. sanki parasını önceden ödediğiniz hayat kadınına el sürmeden sohbet edip göndermek, ya da ona aşık olmak. bilemedim..


uçsuz bucaksız topraklara kurulan şehirler gibi değil porto. nev-i şahsına münhasır emekli bir albay edasıyla ortalarda dolaşan; sırtını okyanusa vermiş, dik yokuşlarıyla ziyaretçilerinin nefeslerine takip olmuş bir şehir porto. dökmek için dakikalarca eğik tutmanız gereken hakiki nar ekşisi gibi; sabır ve dikkat isteyen, sonunda size sürprizler hazırlayan bir şehir porto. sert ama duruşuyla değil, sokaklarındaki taşlarla. sanki yağan yağmurda sığındığınız o daracık saçak altı porto, yanınıza birini daha alamadığınız. sığdıramadığınız o küçücük boşluğa..

şarabı şuana kadar hiç tatmadığınız kadar güzel, ahtapotlu pilavı bir o kadar leziz.. olgun bir kadın gibi.. asaleti çektiği çilelerden gelen.. bi' şey eksik porto'da; ama ne bulamadım..


biraz farklı şeyler aramaya başladık sanki. böyle tarihinden ya da sokaklarından değil de, içinde olmaktan mutlu olunacak ülkeler, şehirler arar olduk. evlerine, müzelerine, biralarına değil de; bütününe hayran olmak gerektiğini anladık sanki. bir doğaya dönüş müydü bu, yoksa aslına rücu mu! derin iç geçirmeleri ve hayranlıkları içinde barındıran bir solfej bu sanki. şiirsel hukuk kitaplarından size alıntılar fısıldayan. tiyatral bir filozofi bu.. ah  belinda! sana fikirlerimi anlatabilsem keşke..


yokuşlarında tatlı bir sızı var bu şehrin. gittikçe kendine çeken bir sızı hem de. oturup dinlendikçe bitmeyen, aksine daha da istenen bir sızı. yürüdükçe biten yollar yok mesela burada. her köşe başında size başka yollar açan otel önü yaveri gibi. şık giyimli, asil ve sessiz. ona selam vermek sanki lütufların en güzeli. fötr şapkasını eline alıp, bel hizasından sola doğru götüren ihtişamı porto'nun bütün caddelerinde var sanki.  sizi sizi anlatmak için hazır, sizi ilk defa görmüş olmasına rağmen hem de. öyle ki, hangi eve baksanız içinde ayak izleriniz. sanki orada doğmuş, orada büyümüş gibi. kapısını çalsanız, karşınıza senelerdir tanıdığınız birileri belirir bir anda. öyle garip tadı var işte porto'nun.