rehber keşişlerin yaşadığı tuz dağları..

.

yükseklere çıkmak lazım. büyük kayalıkların ucuna doğru.. yalın ayak gidilen bütün yolculuklarda karşınıza çıkan hiçbir yükseklik buna yetmez, yetmemeli. bir başına kaldığınızda düşündüğünüz her anınızı buna katık etmek istediğinizde ise, neden geç kaldığınız konuşulur ulu orta yerlerde. zaman mehfumunu filan es geçip ilk gördüğnüz ağaç altına serilmek gibi çılgın düşleriniz olmalı. bunlardan en az birinde de yüksekte olmalısınız işte. farzedelim ki siz değil de size yoldaş olmuş birisi bunu yaptı. işte o andan itibaren her dakikanın bir anlamı olmaya başlamalı. teker teker yokoluş ya da tek seferde yokuluş. bunlardan en iyisi seçilmeli toplum nezninde. çünkü toplum, sefaletin kayıtsız şartsız egemenliğini yargılayarak sağlamış dünyanın en sömürgeci ülkesidir.. 


işte hallstatt da bütün asaletini tuz dağlarından alıyordu. sislerin arasından görünün bütün açıklıklar, bir kaç uzakdoğulu keşişin yol göstericiliğiyle beraber çekilir hale gelse de; bir zaman sonra nedenlerin peşpeşe sıralandığı birer savaş haline dönüşüyordu. bizler oluşan maliyeti kişi başı hesaplasak da, hallstatt bütün yükü kendi üstleniyordu kadife perdelerde.. 


yaklaştıkça zirveye, karşımıza çıkacak manzaranın fikri kaplıyordu her yanımızı. kimi için normal gelen bütün savurganlıklar, bizim için iktisata giriş konularından biriydi. bir kaç adım daha atmamız lazımdı son celsesi görülen bu cinayet davasında. karar birazdan verilecekti ve kimliğimizde yazan milliyetimizi hiçe sayarcasına jüri kurulmuştu, koyu katolik eyalet temsilcileri tarafından..



..week 16 is over!