kudüs'ün kutsallığında bir mekke yağmuru

...
- biraz zamanınız var mı acaba?

gün gelir öyle insanlarla karşılarsınız ki; hiç olmadık duygular yaşatırlar size. bir kişi değillerdir çoğu zaman. çiftlerdir. birbirlerine duydukları aşktan olsa gerek, hep daha fazlasını verirler size. dudaklarında bıraktıkları tuzu konuşurken tattırırlar. ve mutlulukları daima yüzlerinden okunur..


evet vardı zamanım.. hele de böyle içten, böyle muhteşem insanlar için. hatta bütün günümü bile harcayabilirdim onlara. sadece yüzlerindeki gülümsemeyi görmek için bile yapardım bunu! yaptım da..

eğer bir gün yolunuz sirkeci'ye düşerse oradan galata kulesi'ne çıkın. böyle aradan, taş merdivenli bir yol vardır orada. biraz yorucudur itiraf ediyorum ama hayal gibidir. tarih kokar, silemezsiniz üzerinizden. işte böyle bir günde karşılaştım bu iki güzel insanla. ellerinde makineleri birbirlerinin fotoğraflarını çekiyorlardı. tabi biraz zorlanarak..

- peki neden gelip sormadın bize fotoğrafınızı çekebilir miyim diye? eğer sorsaydın kabul ederdik ki biz! ama olsun biz sorduk, değişen bir şey yok. hadi başlayalım..


sonrasında ne olduğunu anlamadan galata'nın sokaklarında bulduk kendimizi. ikisi de birbirine öyle pozlar veriyorlardı ki; dedim acaba ben kenara çekilsem de onlar mı devam etse..

olmadı tabi ki, bırakamadım.. her zaman çıkmaz malum karşınıza böyle modeller. bir önceki yazımda da böyle bir modelle çalışmıştım ve hala onun mutluluğu var yüzümde. gitmiyor da.. bu sefer böyle oldu işte. harika iki modelle güzel bir çalışma oldu. bir sürü fotoğraflarını çektim ikisinin de. her zaman ki gibi beyefendi biraz daha çekingen, hanımefendi ise daha cesurdu. sanki o daracık sokaklar uçsuz bucaksız tarlalara dönmüş, yerimize sığamaz olmuştuk. tarih o kadar belliydi ki galata'da sizi içine hapsediyordu. eski taş binaların arasında biz değil, tarih bizden kaçmaya başlamıştı. ama yakaladık işte..


işte böyle güzel bir istanbul gününü, böyle iki muhteşem insanla geçirme fırsatı yakalamış birinin cümleleridir efendim bunlar. onları izlerken yaşadı hazzı, yazarken bir kere daha yaşamış; dirsek çürüttüğü ahşap sıraları hatırlamıştır. böyle saf, böyle masum aşkların gölgesinde kalmışlığım mahmurluğu, hafif soğuk havanın verdiği titremeyle birleşince ortaya bunlar çıkmıştır..


gelenek haline mi geldi bilmiyorum ama; bu yazıyı da bir şiirle bitirmek istedim;

sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın.
adının anlattığı canın teni yakmasıydı,
bir bulut, evet ama aslolan; bulutun suyu yağmasıydı..

şiirle biter dedim ama bitmedi. gelip bunu da söylemek istedim;

devrine hayran olduğum bu zaman için olsun yazdıklarım. öyle beter bir hal aldık ki artık; geride kalmışların en güzeli bile meşgul, en güzeli bile..


*daha fazla fotoğraf için; [bkz: fotoğraf albümü]