babil'in asma bahçeleri ne tarafta kalıyordu? bi' de piramitlerde soba bacası olsa eyiydi..

.

bu günlükte yazmaya başladığımdan beri insanların bana sorduğu soruların başında "bu kadar gezecek parayı nereden buluyorsun?" geliyor. gerek tanıdığım, gerekse buradan yazdıklarımı okuyup benimle iletişim kuran herkese aslında bir yere gitme fikrinin sabah uyanıp işe gitmekten farklı olmadığını, imkanlar dahilinde yapılabilecek her şeyin aslında normal bir arkadaş buluşmasıyla aynı şey olduğunu söylüyorum. bazı şeyleri ne kadar da basite indirgiyorum, ölsem keşke..

yeni yerler görme, keşfetme fikri dışarıdan bakıldığından maddi açıdan sorunsuz bir hayatla endeksli gibi görünebilir. aslında hiç yoktan sebeplerle sabahın altısında kalkıp acaba şu dağın ardında ne var demenin maddiyatla ilişkisini, süregelen hayat içinde kendinize ayırdığınız zamanla orantıladığınızda hangisinin daha çok olduğuna bir bakın. eğer kendinize ayırdığınız zaman, maddiyata verdiğiniz önemden azsa hemen geri yatın; gerek yok sabahın altısında uyanmaya. durum böyle olunca da her fırsatta "yeni yerler görmek" denen ve bence -bence dedim sevgili okur, sakın ola hiddetlenme- dünyanın en basit şeyini yapmaya çalışıyorum. zaten işsiz güçsüz bir adam olduğundan mütevellit neden şu dağın ardında ne varmış gidip bakmayayım dedim..


50mm lensimi aldığımdan beri dışarıda deneme şansım olmamıştı. elime geçen bu fırsatı değerlendirmek için ilk olarak onunla başladım yola. normalde uzakta gördüğünüz bir dağın size olan uzaklığı, oraya yürüyerek gidilmeyecek kadar uzun gelir. yorulmaktan öte ümitsizliğe kapılmaya başlar insan. bu da yolun yarısında pes etmeye sebep olur. olmasa keşke..