zürih üçlemesi "bu kadar güler yüzlü olmanıza gerek yoktu"

.


salt ve girintisiz şekilde zürih'ten bahsedicem bu sefer. sebebi bambaşka bi' şey bu yüzden fazla uzun kalmadan halledip gidesim var. yoksa sinirden kendimi kesicem..

ilk yazıda bizde güzel hisler bıraktı bu şehir derken bahsetmeye çalıştığım, aslında temelde sakinliğin kurallara dönüşmüş olduğu bir şehir. yani şehir kendi içinde o kadar düzenliydi ki, ister istemez size bunu günün her saati hissettiriyor. yolda yürürken, yemek yerken, alışveriş yaparken vs. ortasından akan güzelim sulardan mıdır nedir bilmem, bir şekilde ayak uyduruyorsunuz bu devinime. günlük hayatta eşlik eden bütün olgular burada günlük hayatın bir parçası. adamlar koskoca şehirde kendi olmayı başarsın diye insanlar, sükuneti nefes alıp vermek gibi rutin ve sıradan hale getirmiş. size sadece yaşamak kalıyor..


son dönemlerde şeyi farkettim. bir yeri güzel yapan şeylerin çoğu en iyi iki uç noktada görünebiliyor. yani bastığınız yer ile gökyüzünden. arada bir yerde olmak sanki yavan, boş. bahsetmeye çalıştığım şeyi biraz açıyım da havada kalmasın. çoğu yazımda yukarıdaki gibi fotoğraftan bir ya da iki tan görürsünüz. ben seviyorum bu şekilde fotoğraf çekmeyi. çünkü zemin çok şey anlatır size. parke taşlar, kaldırımlar, sokaklar. bu yüzden gözüm hep yere gider yürürken. sizden önce ne yaşandıysa orada yaşanmıştır çünkü. belki çok saçma gelecek ama bu durum benim için böyle..


aynı şey gökyüzü için de böyle. tepeden bakabildiğiniz ne varsa size tam anlamıyla neyi anlatmak istiyorsa onu ifade eder. özgürlük hissi bi' nevi. belki de daha fazlası, siz karar verin. zürih'te de bunu çok iyi yaşayabiliyorsunuz. tesadüfen girdiğiniz dar sokaklar sizi hiç beklemediğiniz tepelere çıkartıyor, kızıl çatılarını daha iyi görebilesiniz diye. öyle çok kurallı dizilmemiş olsa bile evleri, ahenksel bi bütünlük var. klasik avrupa kalıbından çıkmış monotonluk silsilesi belki. ama çok daha güzeli, orası kesin. 


bu durum ister istemez insanına da yansıyor. keskin bi' hat var her daim. yani siz adım atsanız bile karşıdan o denli olmuyor tepki. yardımseverlik had safhada, ondan yana sorun yok lakin bi' irlandalılar kadar sevecen gelmiyorlar gözünüze. hani olmasını beklediğimden de değil de, ölçütüm bu olduğu için kıyas kabul ediyorum kendilerini. klasik "soğuk ülke insanı abi bunlar" geyiğinden prim yapmak değil niyetim ama öyle lan. evinizde otururken alpler'deki buzulları görüyorsanız eğer bi' moral bozukluğu kaplar içinizi, şimdi kandırmayalım kendimizi. adamlara çok da yüklenmemek lazım o yüzden. ne kadar sıcak olmaya çalışsalar da ortam el vermiyor. yeşillik açısından tek kelime edemem, bu konuda ellerine su dökülmez gerçekten de. adamlar en ufak alanı bile yem yeşil kalsın diye korumuş da korumuş. bi de güzel taraf her an karşınıza çıkıyor bu yerler. öyle ulaşmak için çok çaba sarfetmenize de gerek yok yani. girdiğiniz her sokakta, caddede illa bir yeşil alan var küçük de olsa..


yalnız inanılmaz pahalı bi' şehir. öyle cabime 200-300€ alıp gidiyim denecek bi' yer kesinlikle değil. (*oranın para birimine çevirseniz de sonuç pek değişmiyor) gezip dolaşmak neyse de, şöyle romantik bi' yemek yiyelim bu akşam cesareti burada pek sökmek baştan deyim ben size. bütün parayı bırakıp çıkarsınız allah muhafaza. mesela biz sabah evde yaptığımız kahvaltıdan sonra (-ki burada ev sahibemizin her sabah hazırladığı o güzel kahvaltıları es geçmeyelim. ayrıca benim de harika omletlerim buna ziyadesiyle destek vardi) küçük minik atıştırmalıklar geçiş evresi olarak kullanılıp, akşama da sabah gözümüze kestirdiğimiz nehir kenarlarında yediğimiz pizzalar eşlik etti bize. size de etsin, çekinmeyin. yoksa dediğim gibi öyle her akşam dışarıda yiyeyim ben, nolcakmış ki demeyin. ya para boksa tabi deyin, ben yine de söyliyim dedim..