1614 km'de barcelona, valencia, madrid, roma {bölüm ve sahne 4 \ roma}

sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın!
adının anlattığı canın teni yakmasıydı.
bir bulut.. 
evet ama aslolan, bulutun suyu yağmasıydı!
italya \ roma


ispanyol merdivenleri ve bu hanımefendi ile başlayalım efendim roma'ya.. hani şu günün her saati insanların oturup kendini dinlediği, karşılarında akan çeşmeye bakıp "acaba" larını düşündükleri çeşmeyle. maceramız başlarken aklımızda italya yoktu. hatta bunu kim soktu aklımıza onu da bilmiyorum. birden çıkıverdi karşımıza. ben ikinci kez, sem ve mcd ise ilk kez tanıştı roma'yla. geçen sene tam bu zamanlardı. bir sabah kalktım ve "ben italya'ya gidiyorum!" dedim. bir hafta içinde vize, bilet vs. halledip sırt çantamı da hazırladıktan sonra bastım gittim italya'ya. bütün italya'yı trenle keşfettim. tek başıma.. 


ispanya'dan dönerken dokuz saat rötarli bir uçak bekliyordu bizi roma'da. dedik acaba? iyi ki de demişiz. sırt çantaları emanete bırakıldıktan sonra çıktık havalimanından...

italya\roma için çok fazla şey söylemeye gerek yok sanırım. ispanya'da ne kadar tarih varsa, italya'da bunun üzerine on kat daha koyun! her köşesinden tarih fışkırıyor sanki. köklü bir medeniyetin temelleri atılmış, en ihtişamlı dönemi burada yaşanmış. haliyle de eserleri dün gibi ayakta. fazla vaktimiz yoktu. epi topu 4-5 saat.. böyle olunca iş başa düştü. roma'ya gidipte görmemek olmaz dedirtenleri yapalım dedik. geçen seneki tecrübeden mütevellit aldım sazı elime. ilk olarak "via del corsa".. roma'nın en meşhur\merkezi caddesi. bizdeki hangi caddeye benziyor söylemeye gerek yok herhalde :] 


bu caddede yürürken dikkatinizi sağlı sollu insan kuyrukları çeker hep. her yüz metrede bir vardır  bunlardan. neden bekliyorlar diye merak etmiştim geçen gidişimde. sanatsal bir faaliyet için efendim bu sıralar. ya bir resim sergisi ya da bir tiyatro oyunu. bir dakikalarını sanatsız geçiremiyorlar anlıcanız. hani bir gün giderseniz merak etmeyin diye anlattım. ben yaşadım siz yaşamayın yani :]


bu şehirde insanlar birbirine aşık! kıskanmak mı lazım yoksa imrenerek mi bakmak gerek bilmiyorum. bu poza benzer elimde en az üç çift daha var. onların bu anını fotoğraflamak, aşklarına şahitlik etmek gibi.. 


yukarıda azda olsa bahsettik ama tam anlamıyla değinmeden olmaz. dedim ya bu şehirde insanlar birbirine aşık diye, işte bu merdivenler asıl mekanları onların. kimi dinlenmek için, kimi sevgilisine sarılmak için orada. "ispanyol merdivenleri" nden bahsediyorum. burada oturup bir şeyler yazmıştım geçen sefer. bu sefer nasip olmadı ama o sefer ne yazdığım dün gibi aklımda..


içinden ne diledi bilmiyorum ama tam zamanında yakalamışım :] "aşk çeşmesi" dediğimiz mekandayız. insanlar başlarının üzerinden attıkları bozuk paralarla kısmet aradıkları mekan yani :] şaka tabi ki.. umut edilen her ne varsa olması için harcanan çaba kutsaldır. mcd'de sanırım bu inançla attı parayı. valla sormadım ne diledin diye ama barcelona'daki çabasını gördükten sonra neye olduğunu az çok tahmin edebilirim sanırım :]


bundan bahsetmesem olmazdı sanırım :] italyan pizzası ile ilgili görüşlerimi daha önceden yazmıştım kutsal bilgi kaynağında. gitmişken tatmadan olmadı tabi ki de. geçen sefer ki seyahatimde de yine beni hayran   ama bu sefer ki daha bir güzel geldi bu kurtlar gibi aç bünyelere :]


başlamadan şu fotoğrafın üstüne bi tıklayın :] nasıl ama ? burada pizza tartılarak satılır efendim! evet yanlış duymadınız tartılarak.. istediğiniz çeşidinden istediğiniz büyüklükte kestirirsiniz, sonra kesen kişi teraziye koyar ve biraz daha ısıttıktan sonra servis eder. seçerken o kadar kendinizden geçersiniz ki önünüze geldiğinde; "lan napmışım ben!" dersiniz. ama yine de nasıl oluyorsa biter o koca tepsideki pizza :]


patlıcanlı, brokolili, acı soslu vs. çeşitleri var. peynirin tadını hiç bu kadar doğal, o gevrekliğin kıvamı hiç  bu kadar leziz gelmez size.. malzemelerin hamurun üzerinde durması için çaba harcarsınız, o kadar boldur yani. acaba şundan da denesem mi diye sakın ola tereddütte düşmeyin! sonra benim gibi pişman olursunuz.. :] o brokolili pizzayı denemediğim için halen yastayım..


yavaş yavaş bitiriyoruz macerayı.. zaman öyle çabuk geçiyor ki; "acaba gitmedik mi?" demeye başlıyorum. bu hem kötü hem de çok iyi benim için.. bir sonraki için sebebim oluyor! sebep aradığım için değil, sadece beni itecek bir şeyler arıyorum. bazen buluyorum bazen de olmasına gerek kalmıyor. "kendi yağıyla kavrulmak" deyimini yakıştırıyorum kendime çoğu zaman. hep bir sebepten ötürü dikleniyorum hayata! iyi de yapıyorum... roma'dan ayrılırken artık bittiğinin farkında olduğumuz anıların izdüşümü vardı yüzlerde. yorgunluktan ziyadesiyle keyif almak daha doğrusu...


bu macerada ben yokum efendim. çünkü keşfettiğim bir şey yoktu roma'da. ne varsa sem ve mcd içindi. onlar ilk defa gördü via del corsa'yı, ilk defa yediler italyan pizzasını italya'da. bu yüzden kendime verecek ne bir sözüm ne de bir hesabım vardı. sem'in ya da mcd'nin var mıydı bilmiyorum ama yüzlerindeki o hal maceranın bittiğini ifade eden hüznü belli ediyordu sanırım. iş bu pozları çekerken hep acaba nasıl görünecek diye merak ettim. şimdi bakıyorum da o küçücük pencereden gördüğüm kişilerle büyük hallerini gördüklerim arasında çok ama çok fark var. bunlar daha iyi anlatıyor hallet-i ruhiyelerini...

sona yaklaştıkça kelimeler nedense daha acıtıyor. olsun varsın, bu da bir nevi kendi iç hesaplaşmamız :] biten her şeyden arta kalanlar anlatır ya size özeti. işte bende o özete imrenerek bakıyorum. hep "iyi ki yapmışım" var dilimde. olası bir pişmanlığı aklıma bile getirmiyorum. olmayacak duaya amin demelerin bilmem kaçıncı perdesidir bu bilmem ama; son perdesi olmayacağı kesin! işte bunu biliyorum...