zürih üçlemesi "bir yeri sırf adı için sevmek.."

.

"bazılarımız başka yerler, başka hayatlar, başka canlar bulmak için sonsuza dek seyahat ederiz.." demiş anais nin. peki gerçekten de böyle yapıyoruz? yani sonsuza denk olmasa bile, belirli bir süre yaptığımız bütün seyahatler bunlar için mi gerçekten! önüne başka getirebildiğimiz her şey için mi? eğer öyleyse -ki sanırım benim için öyle- amacımız var en azından. her seyahat bir sonrakinin sebebi, bir öncekinin ise müsebbibi sanki. varsın öyle olmaya devam etsin. çünkü serde varsa olduğu yerde rahat etmemek, edemediğimiz kadar özgürüz. 

bunu daha önce de konuştuk sanki; özgürlüğün anlamının biraz da kendinden bir şeyler katmak olduğunu. yani belirli bir kalıbı olmamalı özgürlüğün, belirli bir tanımı ya da. eğer öyle olsa sanki kendiyle çelişecekmiş gibi orta yerde sırıtır sanki. zamanı da var bi' de bu meredin. eski devirlerdeki keşişlerin fikrinde neyse özgürlük, şuan öyle olmamalı sanki. ya da tam tersi, ne bileyim. işte tam da burada sen, ben, biz giriyoruz devreye. belki biraz savaş, biraz aşk belki. adını sanını bilmediğim insanların bu yazdıklarımı okuduğunu bilmek giriyor hatta devreye. tek kelime etmeden basıp gitmeleri, vesaire.. sanırım saf özgürlük işte bu olsa gerek!


bu duyguların hepsiyle seyahat ettim bu sefer. hatta öyle ki, ufacık bile yer kalmadı çantanda bunlar dışındakilere dair. hal böyle olunca kafanız dolu gidiyorsunuz her nereye gidiyorsanız. istediğiniz şeyi aramak için market rafları arasında dolaşmak gibi bir nevi. bazen amaçsız, bazen aceleci. sırf rast geldiklerinizi almak için bile boşa bir uğraş gibi gelebilir. lakin değil, hatta ne yazık ki hiç değil! çünkü amaçsızlığın bile kendi içinde bir düzeni var. olgun ve bir o kadar da asi. siz ona uymak zorunda kalıyorsunuz her seferinde, işte bu yüzden bile dünyanın hala bir kısmının temeli düzensizliğe dayalı gidiyor. sensiz ya da bensiz; gidiyor.. 


isviçre'nin rolü de tam bu sahnede başlıyor işte. dünyanın bu kadar düzensiz oluşuna nazire edercesine ihtişamlı ve coen kardeşlerle dalga geçercesine. bir netlik var her köşesinde bu ülkenin, özellikle de zürih'in. şimdi hangi yazımda söylediğimi hatırlamıyorum ama ben zürih'i sadece söylenişi güzel olduğu için sevdim. hatta belki de en çok onun için. nazmiye demirel'i de mesela, rıza silahlıpoda'yı bile. isimlerini söylerken bende bıraktıkları o duygu için sevdim. zırf zaten bu yüzden zürih'i seçtim. içindeyken adını söylemek istediğim için..


özür dilerim..