ıslak sabahların hallstatt kısmı..

.

seyahatlerde farkında olmadığınız bi' şey çağırır sizi. daha önce gördüğünüz bir fotoğraf, adı bi' yerlerden kulağınıza çalınmış restorant adı, başkasının tattığı bir yemek belki. bilmezsiniz aslında tam olarak ne için oraya gittiğinizi. birisi için mi yoksa bi' olgu için mi diye. yola revan olmak dürtüsü altında bilinçaltınızın size söylediği şeyleri yaparsınız. yaparız ya da, halen de yapıyoruz. bunun temelinde yatan kavram, koskoca bir keşkeler yığınından arta kalanlar olsa gerek. çünkü döndükten bir süre sonra başlayan keşkeler silsilesi, varılan yerin olması gerekenden daha derin bir mazisi olduğunun göstergesi. biz sadece bize bahşedilen kısmını yaşıyoruz gittiğimizde. yerlisi değilsek o yerin, üstünde kalan kısmından nasipleniyoruz daima. kalan kısım ise onlara miras bırakılan diğer medeniyetlerin..


hallstatt da böyle yerlerden biri oldu kendi yolculuk tarihimizde. içinde kaldığımız kısa süre boyunca sırıl sıklam ıslandık. yürüdük, ıslandık. sonra tekrar yürüyüp ıslandık ve bam! ıslandık.. hatta uzun zaman sonra ilk defa bu kadar yağmurun altında kalıp ıslandık. sanırım viyana'nın bize bıraktığı mirastı bu. orada ıslanmamızın üzerinden geçen onca zaman sonra bu şekilde muamele görmemiz sanki bi' nevi intikamdı. küçük, şirin kasabaların kabusuydu bu, bundan eminim. çünkü onu ziyarete gelen herkes bu şirinlikten biraz alıp götürüyordu, 5€'luk magnetlerle birlikte. dünya magnet ticaretinin %76'sının dönmediği bu küçük şehri, nsanların ziyaret etmek için ne kadar çabaladığını gördüğümde inanamamıştım. bu kadar yağmura rağmen hem de..


bu şekilde başladı hallstatt yolculuğu, ıslak ve bulutlu. fotoğraf makinemi yağmurdan korumak için harcadığım çaba, tuz madenlerinden arta kalan tatları daha güzel almamı sağlıyordu..



..week 14 is over!