artık ülkenin içinde bulunduğu durumdan mıdır, yoksa türk insanının alçak gönüllüğünden midir bilmiyorum otobüste rastladığım bir telefon konuşması...
bazı zamanlar siz aslında karşı taraftakinin ne dediğini duymazsınız da, duyduğunuz insanın verdiği cevaplardan karşıdakinin ne sorduğunu az çok çıkarırsınız ya işte öyle bir hikaye. artık iç mi burkar, yoksa bunu okuyan bir kaç cebi dolgunun ya da oturduğu koltukta bir imza atmak için sizi köpek yerine koyan makam sahibinin yutkunamamasına mı sebep olur bilmem. hepsinin sütüne vicdanına..
sonbahar yağmurunun aniliği, havaya güvenip üzerine bişey almamanın acizliği. hepsini üstünde toplayan bir şehr-i sitanbul akşamı.
otobüs hiç olmadığı kadar sakin, hatta boş denecek kadar az kişi var. işin garibi saat geçte değil, millet işten çıkalı toplasan 2 saat olmuş. nerede bu insanlar der gibi bakıyorum etrafa... sonra duraktan sırılsıklam olmuş hırkasıyla bir adam bindi. akbil basmadı, belki de basamadı.. geçti cam kenarındaki koltuğa oturdu. otururken de hafif bi tebessümle küçük bi selam. otobüsün boş olmasından mıdır dedim ama adam tıka basa dolu olsa bile verirdi o selamı zannımca..
parasını verdi muavine, üzerini aldı. bakmadan cebine koydu. içimden dedim; "ulan adamdaki güvene bak, belki eksik verdi!.."
sonra koluyla buğulanmış camı sildi. ezberlediği yolu bir kere daha görebilmek için. bakadurdu yorgun bir halde yarenine.. birden elini cebine attı, telefonunu aldı. ama sanki bir şey söylemeyi unutmuş ta geç kalmadan araması lazımmış gibi aceleyle. aradı..
karşısındaki sanki onun arayacağını tahmin etmemiş gibi açtı. adam şöyle söyledi alodan hemen sonra; "benim hilmi abi tanımadın mı?"
başladılar hoşbeşe. kimseciklerin olmamasından bütün muhabbet inliyodu otobüste. o kadar yalın ve saf bir konuşmaydı ki; telefondakini duymasam bile ne sorduğunu, ne söylediğini çok rahat çıkarabiliyordum. hal hatırdan sonra karşı taraftan can alıcı soru geldi. "başladın mı çalışmaya?"
- evet hilmi abi. başladım çok şükür..
kısa, öz ve şükreden cinsten! karşıdaki devam etti soruya; "nerde, fabrika işi mi?"
- öyle hilmi abi fabrika işi, tekirdağ'da.
kaldım! dedim oturduğum yer tekirdağa 85 km. adamın bindiği yer ise oraya en az 110 km. içimden nasıl olur filan derken karşı taraf hikayenin asıl kahramanını sordu. "ee maaş nasıl peki?"
- çok şükür hilmi abi. idare ediyor. 780 maaş, sigorta, yemekte fabrikada. hanım bırakmıştı işi biliyosun. o bırakmasa iyi olacaktı ama hayırlısı. evi değiştirdim bende. - halbu ki değiştirmek istediği konu- biraz yakına geldim iş için. -yakın dediği 110km- kirası da iyi 500 milyon. iyi ısınıyo allah'tan. diğer evde biliyosun çocuğun halini..
ben halen aklımdan o basit matematik problemini çözmeye çalışıyorum. 780-500= ...
ulan diyorum içimden nasıl yani! alınan para, kalınan ev, yenilen yemek, yakılan soba, bakılan çocuk! hangisi bu filmde başrol oyuncusu?? hangisi asıl kahraman, iyi mi bitecek bu filmin sonu??
bilmiyorum nasıl bitiyor, ya da bitecek mi. tek bildiğim camın buğusunu sildiği hırkasının ıslaklığı, camınkinden kat kat fazla olduğu.. ve ne yazık ki aldığı para üstü yarın sabah bineceği dolmuşun parasının yarısı..
* başlık sözlük jagonudur, itibar eyleye..
3 fikre tercüman olmuş:
Ben blogunuzda fotoğraf gibi, senin mi?
I like the photo on your blog, are yours?
İspanyol bir tebrik
maalesef o kadar çok insan var ki bu matematik problemini çözmeye çalışan..keşke olmasa.
bu yazıyı çok iyi hatırlıyorum. yine hüzünlendim...
Yorum Gönder
hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?
hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..