.
st. petersburg yazısını yazarken bahsetmiştim size bu yolculuğun bende farklı bir önemi var diye. bunu söylememin sebebi yaşadıklarımdan çok tanıştığım insanlarla alakalı. modern insanın seyyah ruhu dediği ve aslında her insanda var olan lakin; ortaya çıkartmakta biraz güçlük çekilen duygu, tek başına seyahat etme fikrinin bir dışavurumudur aslında. yani siz sırt çantanızı kapıp gittiğiniz her yol, bir bakıma sizi siz yapan hammaddeniz olmaya başlar. o eksik olduğunda "yaşamak" denen ve gittikçe zor olmaya başlayan şeye -artık her neyse işte- olan inancınız yok olmaya başlar. dedim ya aslında her insan taşır bunu içinde. sadece ortaya çıkarmakta güçlük çeker. insanoğlunun nefsinde vardır yeni yerler görme, keşfetme isteği. tıpkı daha önceden hiç yemediği bir yemeği tatmak istemesi gibi. kimi zaman bu yemek çok lezzetli gelir, kimiz zaman iğrenç bir tat bırakır damakta. yolculukta böyle bir şey işte. ya sürekli yemek istersiniz bu yemeği ya da bir daha ağzınıza sürmezsiniz. ben sürekli o yemeği yiyenlerdenim işte..
durum böyle olunca yeni yerler görme, keşfetme isteği diğer bütün duygulardan ağır basmaya başlıyor. nasıl oluyor diye sormayın. defalarca anlatmaya çalıştımsa da başaramadım. en iyisi sende yap, güzel oluyor..
burada bir parantez açmak lazım. (bu deyimi de hep kullanmak istemişimdir) "yeni yerler görme isteği" çatısı altına ben bir sürü şey sığdırıyorum. yani yeni ülkeler, yeni şehirler görmek değil sadece. yeni ve farklı insanlar, hiç tatmadığım yemekler, hayatta yapmam dediğim saçmalıklar, bu da içilir mi dediğim her neyse işte. bu yazıda aslında bunun için yazıldı. ben yolcuyum diyen her insanın (kemal gibi, bekran gibi, güney gibi, güneş gibi..) yer yolculuğunda yaşadığı en küçük anısına ithafen belki de..
şu giriş kısmını da bi' kere kısa tutsam kafamı kescem! (yazar burada kendi derdine yanıyor..)
efendim gary denen bu adam tamı tamına 39 yaşında. inanması belki güç ama gerçekten öyle. hatta inanmayıp pasaportuna bile baktım. ben hayatımda yaşını bu kadar göstermeyen biri daha görmedim. yani kim der ki bu adamın 39 yaşında olduğunu. biri çıkıp dese ki; bu adam şu yaşta. inanırsam namerdim. tamam ben de yaşımı gösteren bir adam değilim, yaşlı gösteriyorum fakat bu başka bi' şey. doğaüstü bi' şey hatta. zaten sonraları bunu düşünmeyi bırakıp bildiğin imrendim adama. (ben de az piç değilim ha. burada adama yok 39 yaşında koskoca adam, yok benden şu kadar yaş büyük de, sonra iki satır yukarıda "deli" diye hitap et. arsızlık diz boyu hemşire..)
ortalık biraz dağınık farkındaysanız. telaşlanacak bi' şey yok aslında, bu gary'nin en büyük alışkanlığı. malum hostel ortamı da öyle derli toplu bi' yer değildir. lakin odadaki tek masayı da gary'nin malzemelerinin kaplamış olması pekte hoş karşılanmadı odadaki diğer arkadaşlar arasında. bi' şey diyebildik mi? elbette hayır. adam babamız yaşında beyler o_O
toplam iki valiz bi' de sırt çantasıyla gelmiş st. peter'e. birisi fotoğraf malzemeleri, diğeri de giysileri filan işte. adam bildiğiniz ayaklı fotoğraf stüdyosu. yeminle benim makine çantası bile bazen zul geliyor bana. yani zarar görmeyeceğini inansam filan hayatta taşımam yanımda. hatta tek objektifle bütün ömrümü geçiririm dicem ama büyük konuşmak istemiyorum :)
aslında bu kadar çok valizle geziyor olması doğal gary'nin. canon 5D mark II'nin yanında bir sürü lens ve sadece video için kullandığı bir Lumix sahibi. tripot ve diğer gereçlerini saymıyorum bile..
yalnız takdir ettim gary'i. adam bütün objektiflerini inanılmaz ucuza alıyor. hepsi manuel ve çoğu canon uyumlu bile değil. çeşitli adaptörlerle canon'a uyumlu hale getiriyor. mesela bu objektifi (sanırım 100mm ve evet nikon'un ürünü) almanya'dan 10€ ya almış. şahsen makinemde denedim taş gibi de çalışıyor. gittiği bütün ülkelerde bizim bit pazarı dediğimiz yerleri geziyormuş. hepsinde de böyle ikinci, üçüncü el kullanılabilir lensleri toplayıp alıyormuş. çantası bu konuda bi cennet. keşke fotoğrafını çekseydim. tüh görüyon mu..
elbette bununla gurur duyuyor. şahsen ben olsam bende gurur duyardım. gerçi neredeyse hiç fotoğraf çekmeyen biri için (sadece video çekiyor) lenslerin o kadar da önemli olmadığını anladım. yani fotoğraf çekerken ki kadar en azından. hatta gelmeme iki gün kala gary ile böyle bi' bit pazarı bulalım diye çıktık dolaştık biraz. aslında bi' tane de bulduk ancak; bulduğumuz yer ikinci el değildi. rus malı (ki fotoğraf konusunda iyidir ruslar bkz: zenit) objektifler satan bi' tezgahtı. yanımda o kadar para olmadığından alamadım. fakat aklım halen o rus yapımı 2.8 balık gözü lenste kaldı..
yalnız gary'nin şöyle bi' özelliği var. adam kimi bulsa çektiği videoları gösteriyor. hatta izlettirdiği videoları izlemiş olsanız bile bir kere daha izlettiriyor. hatta bana bir videosunu -ki allah için çok güzel- defalarca izletti. ben de hiç bozuntuya vermedim yalan yok. ama sürekli bu olay aynı. hostelde sürekli bu şekilde geziyor. bi de hostel küçük ve az kişi olduğundan her kişi aynı videoyu ortalama üç kez filan izlemiş oluyor :)
işte bu da o anlardan biri :) büyüksün gary..
yani hem yaş hem de gerçekten yüce bi' insansın anlamında söyledim. edebi sanatlar bunlar, sen anlamazsın..
..ve gary, jeffrey'e gölde kanolya giderken çektiği o müthiş (ki cidden müthiş) videoyu anlatırken. garibim jeffrey'de iyi aile çocuğu olmasından mütevellit bişey demeden dinliyor da dinliyor. sonradan sordum dedim daha önceden dinlemiş miydin bu anlattıklarını? meğersem geldiği gece bi' kere daha anlatmış :) bu ikinci oluyomuş..
bitmek bilmeyen bi' video tutkusu var. vimeo hesabına bi göz gezdirin, bakın neler var neler. ciddi manada görüntü yönetmeni edası var adamda. bakış açısı ve tekniği inanılmaz (görende nuri bilge ceylan konuşuyo sanır) yani en azından amatör bir filmsever olarak benim görüşüm bu yönde. aslında işini böyle severek yapan bir insandan da bundan başka bi' şey beklenemez zaten.
tabi bu başarısının arkasında başka sırlarda gizliyormuş bizim yaşlı kurt. sonradan öğrendim. etrafında kızlar olmadığı zamanlar -ki bu zamanlar çok az- anlattı. meğer zamanında pornografi sektöründe de bazı yapımlara imza atmış bizimki. birinin kıyısından köşesinden gösterdi; dedim bravo! büyüksün. adam bildiğiniz bu sektörün kurdu olmuş. sonradan bırakmış tabi. biraz para kazanmak için yaptım dedi. elbette zevk için yapılmaz demek geldi içimden de zor tuttum kendimi :)
şimdi bunu anlattım diye sakın ola fikriniz değişmesin gary hakkında. en azından kötü yola düşmüş diyemeyiz. yani en azından dememeliyiz. sanırsam, galiba. sadece bir kaç yapımda çalışmış. tabi bir kaç göreceli bir kavram bak bunu şimdi farkettim. dedim ya adam yaşlı kurt. çaktırmadan bi' şeyler söylüyor, kalıyorsunuz dımdızlak ortada. mesela gece gittiğimiz bi' mekanda, biz bi' köşede almış biralarımızı içerken bunun etrafı bir sürü güzel kadınla doluydu. artık adam ne anlatıyorsa sarmış etrafını bütün rus güzeller. gidip dinleyelim dedik, ne diyo ne anlatıyor bu. meğer toplamış hepsini etrafına sinema sektörünün ne kadar da geniş bir yelpazesi olduğundan filan bahsediyor. iş imkanları filan çokmuş :) adam çok iyi ya, bildiğin idolum oldu yeminle..
gary! büyüksün.. (gülüşmeler)
şimdi koskoca yazıda sadece gary'i anlatıp jeffrey'den bahsetmemek olmaz tabi. kısa ve öz; iyi çocuk. biz gece dışarı çıkıp bi' iki kadeh bi'şeyler içerken adam alıyor sırt çantasını tripotunu filan fotoğraf çekmeye çıkıyor. gerçi bundan kazanıyor hayatını ama ciddi ciddi elinden düşürmüyor makineyi. geçen yazıda da bahsettim ya saat olmuş gecenin ikisi tutturdu dışarı çıkalım fotoğraf çekelim diye. çıktık çektik tabi. düşünün o kadar da iyi bir insanım işte..
orada kaldığım süre boyunca ne zaman kalksam bu adam yok yerinde. sonra soruyorum, fotoğraf çekmeye çıktı diyorlar. o birlikte dışarı çıktığımız gece anlamalıydım zaten. adam bildiğin kusursuzluk hastası. illa her çektiği fotoğraf kusursuz olacak. diyorum güzel işte; yok sen beğenmedin tekrar çekicem diyor. bildiğin "off sanane be salak" tripleri yapan kız misali. hava -28, insanın ümüğü donuyor. en sonunda dedim ben üşüdüm sen ne çekiyosan çek, gel hostele. ben otele geldikten 1 saat sonra filan geldi. dedim beynini üşütcen, geç otur sobanın yanına. o an kendimi heidi'nin dedesi gibi hissettim. bi köpeğimiz eksikti valla. koca ekmekten koparıp uzattım; al dedim, ye dedim..
dedim ya iyi çocuk bizim jeffrey. kanada'ya gidersem beni misafir edeceğine söz verdi. gary olsa sözünü tutmaz dicem ama (şaka lan gary) jeffrey tutar biliyorum. gerçi tutmasa da sorun değil, o soğukta beni iki saat fotoğraf çekicem diye dikti ya; o an çınlattığım kulaklarıyla beni hatırlamasını sağladım. ha unutmadan zamanında türkiye'yi de ziyaret etmiş bizimki. istanbul'u geçtim, ankara'yı bile. bi kanadalı'nın gözünden türkiye'yi görmek isterseniz bi bakın derim..
bu pozda gary'nin videolarını anlatmalarını bitirdiği zaman çektiğim en son poz. gary'e "bitti mi artık?" diye sorunca jeffrey bastı kahkahayı :) böyle güzel, böyle manyak iki adamla çok güzel bi' altı gün geçirdim işte. jeffrey bizden bir gün önce ayrıldı hostelden başka ülkelere gitmek için. gary ise benden üç-dört saat evvel çıktı gitti. nereye gittiğini söylemedi. türkiye'ye gelirsem mail atarım sana dedi. zaten hostelle alakalı bir yazı daha yazıcam ama bu seyahatten bana kalan sanırım bu iki adamla geçirdiğim eğlenceli zamanlar kaldı.
yazıya başlarken de dedim ya yola düşmeye baş koyan adam her şeye hazırlıklıdır. bazen memnun olur bundan, bazen de pişman. pişman olmayacak her ne varsa yaşamak lazım. bazen onlar sizin en büyük pişmanlıklarınız olsa bile. unutmadan gary sürekli "pigeon" (o picın diye okurdu, güvercin anlamına geliyor) diyip durdu. meğer adamın güvercinlere karşı bi zaafı varmış, sonradan öğrendik o_O venezuela'da bir sürü güvercini varmış, kafeste beslermiş bizimki. dedim ya adam garip, çita beslese normal karşılarım. o kadar yani..
hani normalde yapmam ama şu size bahsettiğim ünlü video ile bitiriyim yazıyı :) venezuela'nın o muhteşem doğası ve tanıdık bir müzikle;
karşınızda Gary Brathwaite..
bu yazıyı yazarken çok eğlendim ben. öyle de küçük hayalleri olan, öyle de tatlı bi insanım işte;
yersen..
toplam iki valiz bi' de sırt çantasıyla gelmiş st. peter'e. birisi fotoğraf malzemeleri, diğeri de giysileri filan işte. adam bildiğiniz ayaklı fotoğraf stüdyosu. yeminle benim makine çantası bile bazen zul geliyor bana. yani zarar görmeyeceğini inansam filan hayatta taşımam yanımda. hatta tek objektifle bütün ömrümü geçiririm dicem ama büyük konuşmak istemiyorum :)
aslında bu kadar çok valizle geziyor olması doğal gary'nin. canon 5D mark II'nin yanında bir sürü lens ve sadece video için kullandığı bir Lumix sahibi. tripot ve diğer gereçlerini saymıyorum bile..
yalnız takdir ettim gary'i. adam bütün objektiflerini inanılmaz ucuza alıyor. hepsi manuel ve çoğu canon uyumlu bile değil. çeşitli adaptörlerle canon'a uyumlu hale getiriyor. mesela bu objektifi (sanırım 100mm ve evet nikon'un ürünü) almanya'dan 10€ ya almış. şahsen makinemde denedim taş gibi de çalışıyor. gittiği bütün ülkelerde bizim bit pazarı dediğimiz yerleri geziyormuş. hepsinde de böyle ikinci, üçüncü el kullanılabilir lensleri toplayıp alıyormuş. çantası bu konuda bi cennet. keşke fotoğrafını çekseydim. tüh görüyon mu..
elbette bununla gurur duyuyor. şahsen ben olsam bende gurur duyardım. gerçi neredeyse hiç fotoğraf çekmeyen biri için (sadece video çekiyor) lenslerin o kadar da önemli olmadığını anladım. yani fotoğraf çekerken ki kadar en azından. hatta gelmeme iki gün kala gary ile böyle bi' bit pazarı bulalım diye çıktık dolaştık biraz. aslında bi' tane de bulduk ancak; bulduğumuz yer ikinci el değildi. rus malı (ki fotoğraf konusunda iyidir ruslar bkz: zenit) objektifler satan bi' tezgahtı. yanımda o kadar para olmadığından alamadım. fakat aklım halen o rus yapımı 2.8 balık gözü lenste kaldı..
yalnız gary'nin şöyle bi' özelliği var. adam kimi bulsa çektiği videoları gösteriyor. hatta izlettirdiği videoları izlemiş olsanız bile bir kere daha izlettiriyor. hatta bana bir videosunu -ki allah için çok güzel- defalarca izletti. ben de hiç bozuntuya vermedim yalan yok. ama sürekli bu olay aynı. hostelde sürekli bu şekilde geziyor. bi de hostel küçük ve az kişi olduğundan her kişi aynı videoyu ortalama üç kez filan izlemiş oluyor :)
işte bu da o anlardan biri :) büyüksün gary..
yani hem yaş hem de gerçekten yüce bi' insansın anlamında söyledim. edebi sanatlar bunlar, sen anlamazsın..
..ve gary, jeffrey'e gölde kanolya giderken çektiği o müthiş (ki cidden müthiş) videoyu anlatırken. garibim jeffrey'de iyi aile çocuğu olmasından mütevellit bişey demeden dinliyor da dinliyor. sonradan sordum dedim daha önceden dinlemiş miydin bu anlattıklarını? meğersem geldiği gece bi' kere daha anlatmış :) bu ikinci oluyomuş..
bitmek bilmeyen bi' video tutkusu var. vimeo hesabına bi göz gezdirin, bakın neler var neler. ciddi manada görüntü yönetmeni edası var adamda. bakış açısı ve tekniği inanılmaz (görende nuri bilge ceylan konuşuyo sanır) yani en azından amatör bir filmsever olarak benim görüşüm bu yönde. aslında işini böyle severek yapan bir insandan da bundan başka bi' şey beklenemez zaten.
tabi bu başarısının arkasında başka sırlarda gizliyormuş bizim yaşlı kurt. sonradan öğrendim. etrafında kızlar olmadığı zamanlar -ki bu zamanlar çok az- anlattı. meğer zamanında pornografi sektöründe de bazı yapımlara imza atmış bizimki. birinin kıyısından köşesinden gösterdi; dedim bravo! büyüksün. adam bildiğiniz bu sektörün kurdu olmuş. sonradan bırakmış tabi. biraz para kazanmak için yaptım dedi. elbette zevk için yapılmaz demek geldi içimden de zor tuttum kendimi :)
gary! büyüksün.. (gülüşmeler)
orada kaldığım süre boyunca ne zaman kalksam bu adam yok yerinde. sonra soruyorum, fotoğraf çekmeye çıktı diyorlar. o birlikte dışarı çıktığımız gece anlamalıydım zaten. adam bildiğin kusursuzluk hastası. illa her çektiği fotoğraf kusursuz olacak. diyorum güzel işte; yok sen beğenmedin tekrar çekicem diyor. bildiğin "off sanane be salak" tripleri yapan kız misali. hava -28, insanın ümüğü donuyor. en sonunda dedim ben üşüdüm sen ne çekiyosan çek, gel hostele. ben otele geldikten 1 saat sonra filan geldi. dedim beynini üşütcen, geç otur sobanın yanına. o an kendimi heidi'nin dedesi gibi hissettim. bi köpeğimiz eksikti valla. koca ekmekten koparıp uzattım; al dedim, ye dedim..
dedim ya iyi çocuk bizim jeffrey. kanada'ya gidersem beni misafir edeceğine söz verdi. gary olsa sözünü tutmaz dicem ama (şaka lan gary) jeffrey tutar biliyorum. gerçi tutmasa da sorun değil, o soğukta beni iki saat fotoğraf çekicem diye dikti ya; o an çınlattığım kulaklarıyla beni hatırlamasını sağladım. ha unutmadan zamanında türkiye'yi de ziyaret etmiş bizimki. istanbul'u geçtim, ankara'yı bile. bi kanadalı'nın gözünden türkiye'yi görmek isterseniz bi bakın derim..
bu pozda gary'nin videolarını anlatmalarını bitirdiği zaman çektiğim en son poz. gary'e "bitti mi artık?" diye sorunca jeffrey bastı kahkahayı :) böyle güzel, böyle manyak iki adamla çok güzel bi' altı gün geçirdim işte. jeffrey bizden bir gün önce ayrıldı hostelden başka ülkelere gitmek için. gary ise benden üç-dört saat evvel çıktı gitti. nereye gittiğini söylemedi. türkiye'ye gelirsem mail atarım sana dedi. zaten hostelle alakalı bir yazı daha yazıcam ama bu seyahatten bana kalan sanırım bu iki adamla geçirdiğim eğlenceli zamanlar kaldı.
yazıya başlarken de dedim ya yola düşmeye baş koyan adam her şeye hazırlıklıdır. bazen memnun olur bundan, bazen de pişman. pişman olmayacak her ne varsa yaşamak lazım. bazen onlar sizin en büyük pişmanlıklarınız olsa bile. unutmadan gary sürekli "pigeon" (o picın diye okurdu, güvercin anlamına geliyor) diyip durdu. meğer adamın güvercinlere karşı bi zaafı varmış, sonradan öğrendik o_O venezuela'da bir sürü güvercini varmış, kafeste beslermiş bizimki. dedim ya adam garip, çita beslese normal karşılarım. o kadar yani..
hani normalde yapmam ama şu size bahsettiğim ünlü video ile bitiriyim yazıyı :) venezuela'nın o muhteşem doğası ve tanıdık bir müzikle;
karşınızda Gary Brathwaite..
bu yazıyı yazarken çok eğlendim ben. öyle de küçük hayalleri olan, öyle de tatlı bi insanım işte;
yersen..
15 fikre tercüman olmuş:
Valla kendin gibi mannak adamları bulmuşsun ne diyim kardeş:)) Tabii iyi bi'şey bu, sizin gibileri böyle görüp okumasak normal olduğumuzu nerden bilcektik,değil mi ya :)Bir de,en son bir arkadaşta yakinen tanık oldum, o fotoğraf malzemelerini sürekli yanında taşımak o kadar zor ki,yani bütün gün yanında o ağırlıklar...Delisiniz o'lum işte:)Tamam, tamam,seviyoz yazılarını,Allah güç versin,sen gene git gör yaz:)
abi bence şu "her insanın" içinde olan seyahat etme, yeni yerler keşfetme vb. gibi nitelikler günümüzün kentli insanları arasında körelmiş, körelmek üzere filan. yani çevremde o kadar insan var ki, bırak kalkıp başka ülkeye filan gitmeyi, deniz kıyısında pikniğe gidelim desen gelmez. tabi bu biraz da konformist yaşamaya alışkın pinti insan işi. hem benim çevremde olanlar...
neyse, yazıyı okurken imrenmekle beraber, keyifli günler geçirdiğin için senin adına sevindim. elbette yeni yerler görmek ve yeni insanlar tanımak harika bi şey.
not: gary gazozunuza hap atıp videonuzu çekmedi değil mi?
@N.Narda
anaaam! bakıyorum da ben gary'e saydırırken sen de bana saydırır olmuşsun. ne diyim valla, gary'nin öcünü böyle alıyosun ya helal olsun :) ayrıca biz manyak olduğumuz için mutluyuz. en azından ben, gary ve jeffry öyleyiz. başkasını bilemicem şimdi..
@Sinan
ya sinan dursana! sokma aklımıza şöyle şeyler. allah'tan adam uykuyu seviyodu da hepimizden erken yatıyordu. lan yoksa.. :/
ya adamlara bak... yani cesaret isimi nedir bu, eline al kamerayi cik dolas dunyayi, ulan mahalleye cikmiyorsun dolasmaya, arka sokarlara ya da tunaliya gitmiyorsun ki, elinde bi giysi cantasi bi de fotograf makinasi cantasi ile dunyayi dolasmaya cikiyorsun...
ne kadar guzel yaaa.... cok imreniyorum hem de cok, her yazini okudugumda hadi kizim diyorum kendime neyi bekliyorsun...
al iste simdi bu hikayeyle ne is yapilir ne motive olunur...
eline saglik...
Garry'den bana ne ,ben kendi kıskançlığım adına öç alıyorum :))
Yazıların çok eğlenceli ve akıcı,ömrünün sonuna kadar devamını diliyorum
Güzel yazı.. Devamı gelir inşallah yazıların da fotografların da..
yazılarınız için tebrik ederim.fotoğraflarla birlikde çok eğlenceli bir tarzınız var. tanıştığınız insanları,hikayelerini bizimde görmemizi sağlamışsınız.umarım daha farklılarınıda okuma şansımız olur.bol fotoğraflı tabikide.
Merakımdır neden hala seni tweeeterdan takip edemediğim. Onca insan takipçin bir ben değilim. Komik geliyor. Oysa gezmek, yolda olmak adına ne varsa odur bilmek istediğim.
Adsız
demek ki yazdıklarım ilgini çekmiyor. yani illa twitter'dan takip etmen gerekmez belki de. bilemedim şimdi. lakin o kadar da zor değil takip etmek. nasıl olsa buradan ya da yine twitter'dan okuyorsundur. ben takmıyorum böyle şeyleri, boşver sen de takma..
Yine nerelere gitmiş bu memeli ya, bakalım heybesinden neler dökülecek:p
yapmak istediğim herşeyi yapıyosunuz,daha sık yazın lütfen :)
Kendimi bilmediğim bir yolculuğa attığımda en büyük mottom "Kendim gibileri bulmak"tı. Ben yolları, görmeyi, keşfetmeyi, tanımayı seviyordum öyleyse bunları sevenleri de yollarda, görürken, keşfederken, tanırken bulabilirdim. Ve gerçekten de öyle oldu. Fazlası bile oldu.
Yolun en güzel yanı hiç hayal dahi edilemeyecek hayatlara tanıklık etmek.
en uygun fiyata ucuz yurt dışı biletleri için http://www.missbilet.com/ ziyaret edebilirsiniz.
Yorum Gönder
hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?
hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..