kimsesiz hatıralara hasıl olan mineraller..


bir nevi münzevilikti halimiz. her vitrinde kendimize uygun köşeler buluyorduk halka açık yerlerde. eski belediye otobüslerinde, kaza anında camı kırıp için kullanılan kırmızı çekiçler gibiydik. herkesin ellemek istediği ama bir türlü cesaret edilemeyen. bu durumların viyana üzerinde bıraktığı etkiler kadar, viyana'nın bizim üzerimizde bıraktığı etkileri çiziyorduk yemek masalarına. kaldığımız evin banyosundaki o kasvet, evin kapısında kendini az da olsa kaybediyordu. salgın hastalık gibi yayılan bütün korkular, bizim viyana için direncimizi arttırıyordu adeta. sokağa çıkış saatlerimiz bile değişmişti hatta. kahvaltımızı yaptığımız mekanlar daha tanıdık geliyordu artık, annesi ile aynı şehirde yaşadığımız emine ablamız sayesinde. garip kremalı kahve ikramıyla bir anda kendi cumhuriyetimizi ilan etmiş olsak da, mekanda esen işkalci kuvvetler rüzgarıyla dağılmıştık..


dedim ya viyana'nın biraz şımarık halleri vardı. bu kadar sanatsal ortamı küçük garip şakalarla bozuyor, bozduğuyla kalmayıp bunu normal bi' şeymiş gibi gözümüze gözümüze sokuyordu. konçertoları dinlememiz gerekirken sokak ortasında gülme krizlerine yakalanıyorduk. zeki müren'in sahne alması gereken mekanlarda konservatuar öğrencileri vardı. biz kimin için çabalıyorduk ki bu kadar sanki. her birimizin birer cinayeti vardı kendi benliğinde. sofradan hep ilk kalkan olmak gibi acımasız bir suça ortak olan köpeklerimiz bir de. belki de bu şekilde çözüme kavuşturulacak her dava, bizi kendimize yabancılaştırmıştı. sanırım bunun tek sebebi yine viyana'ydı..




şehrin bazı noktalarında kimsesiz hatıralara rastlıyorduk bazen. duyar kasan bazı hellenistlik dönem eserleri, ispanya'daki gaudiler kadar olmasa da etkilemişti dava jürisini. düşünsenize, yüzyıllar önce dikilmiş bir heykelin davasına mudahil oluyorsunuz. burada sakin olup davanın seyrine göre hareket etmeniz gerekirken saçmalarsanız eğer, viyana cezasını kesiyor hemen. kaldıramayabilirsiniz, bu çok normal. sonuçta siz bütün hazneleri bavullarla yurtdışına kaçırılmış bir neslin bireyisiniz. sahip olduğu bütün eserleri, başka ülkerin müzerinde para verip görebilen kaç tane ırk var ki dünyada? 


bu kadar anlatmaya çalıştığımız şehrin derin dehrizlerde sakladığı şeyler olmalıydı. bütün hazinelerini müzelerinde sergiliyor olamazlardı sonuçta. pilates topuyla  büyük yemek salonlarında debelenip, sergilerdikleri eserlerle de selfi çekindiğim avusturya tarihinde böyle izler bırakmıştım bir de. bize bakışlarındaki o kızgınlık, bütün mahallelerinde yayılıyordu viyana'nın. hangi köşeyi dönsek karşımıza bize olan siniri geçmemiz yerliler çıkıyordu. halbu ki II. kuşatmayı kaybetmiştik lan biz. neden bu kadar üzerimize geliniyordu ki. sanırım her biri için özür dilemek zorunda kalınan savaşları olan yegane devleti bizdik yerkürenin. bunu daha ne kadar taşıyabilirdik omuzlarımızda bilmiyorduk açıkcası. sonuçta evrensel bir dürtüydü bu, sadece biz fethetmemiştik hakkımız olmayan toprakları aynı yerkürenin..


bu yüzden yavaş yavaş dışlarına doğru çıkmayı düşündük bu keşmekeşin. belki biraz soluklanırız, belki peşimizi bırakır diye bütün yerliler; daha soylu mekanları ziyaret edecektik..



..week 9 is over!

1 fikre tercüman olmuş:

Harika Bloglar Etkinliği Başladı:Şimdi Siz de Katılabilirsiniz dedi ki...

Merhaba,
Harika bir blogunuz var; şimdi siz de yarışmaya katılıp değerlendirmeye katılabilirsiniz. Blogum Harika kampanyası ile siz de blogunuzla kazanmaya aday olun, blogunuzu tanıtın, mansiyon veya promosyon ödüller kazanın. Sponsorlarımızın desteği ile bloglar arası etkinlik yarışmamızı 2018 yılı başında yeniden düzenliyoruz. Katılım için detaylı bilgiyi web sitemizden öğrenebilirsiniz.
İlginiz ve desteğiniz için teşekkürler!


Web : http://www.blogumharika.com/
Mail: iletisim@blogumharika.com
Tel : +90212 330 9707

Yorum Gönder

hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?

hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..