peki bütün her şey böyle mi başladı?

.



geçenlerde aldığım bi' mail üzerine bahsetmem gereken bir konu olduğunu anladım. mailin içeriğine, detaylarına girmeye gerek yok. kısaca şuydu konu;

"neden bazı yıllar çok fazla yazınız varken blogda, bazı yıllar neden daha az var?" 

mailie cevap vermeden önce üzerine düşünmeye başladım. çünkü ben "yazmak" eylemini yaparken bunun bir sebebin sonucu olarak yapmıyordum. durum tamamen olması gerektiğinden ileri geliyordu. benim yazmam lazımdı ve konu hiç olmadığı kadar basitti. yazmam lazımdı.. peki bunun bir zamanı, sayısı, miktarı olmalı mıydı? konu tam da burda asıl noktaların birleştiği sarmallara geldi işte. bu bir görev miydi; yoksa tamamen benliğin diplerinde dolanıp durun düşüncelerin, anıların kendi belirlediğim kurallar çerçevesinde harflere dökülmesi miydi? ben düşünmeden ikinci şıkkı işaretledim ama bunun daha net ifade edilmesi lazımdı. ben de öyle yaptım..

yazmak; anlam itibariyle kolay gibi görünse de, bir kaç kelimeyi bir araya getirip onlara anlam katmak tahmin edildiğinden de zor. kimisinin dertten, kimisinin neşeden içtiği bu dünyada; yazmak için sebep aramak bile başlı başına bi' uğraş. sebep aradığımdan değil tabi ki, sadece bir konu hakkında kelam edebilme yetisi sonradan kazanılan yetilerden değil. silip silip tekrar yazmak dahi çok zor. şimdi bunları okuduktan sonra "amma abarttın lan sen de iki kelime yazdın diye" düşünenler olacaktır. anlatmaya çalıştığım konunun zorlupu değil zaten, amacım insanların neden bazı yıllar / dönemler daha az yazdığı. burada da konu direkt "insan olmak" olgusuna varıyor. duyguları, hisleri olan varlıklara yani. başta da dediğim gibi; dertten ya da mutluluktan beslenen yazıların çoğunluğundan sıkılmış bünyeye sahip benim, farklı bir sebep aramasına gerek yoktu. olması gerekiyordu, yazmam lazımdı yani. böyle olduğunda bunun bir rutine dönüşmesi gerekir miydi tartışılır. mesela şuan öyle oldu.. bu projenin her hafta bir blog postu ile devam etmesi gerektiği benim bir amacım oldu. çünkü olması gerekiyordu artık. beynimdeki, ruhumdaki bütün anıları buraya taşmam gerektiği kadar, bunun bir de adı olmalıydı. o yüzden bu projeye bir ad verdim, bu yüzden yazıyorum 30 haftadır ara vermeden.. öncesinde daha az yazdığım, zaman mefhununu kaybettiğim, koskoca yılda sadece bir post girdiğim bu defterde, bu yıl başka olmalıydı.. öyle de oldu.. oluyor.

anlatmaya çalıştığım nokta şu; zaman ve yazmak kavramları tamamen içli dışlı gibi görünse de birbirlerine engel oluyorlar. farketmeden, kuralsız ve aniden. böyle olunca hangi dönemde çok yazmanın, hangi dönemde az yazmanın da bir kuralı olmuyor. akıp gidiyorsa kelimeler amenna; lakin olmadığı zamanlar da oluyor..

tıpkı geçmişte olduğu, gelecekte de olacağı gibi..



..week 32 is over!




0 fikre tercüman olmuş:

Yorum Gönder

hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?

hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..