.
sol klarnetin hiçbir deliğini kapatmadan üflediğinizde çıkan sesin sol olduğunu bilmediğinize göre, konuyu bunun üzerinden devam ettirmek size bahsetmek istediğim şeyin -artık her neyse- gizemini daha fazla arttırır. lakin ben bundan bahsetmiyorum. bi' de leonardo da vinci gerçeği var tabi. tuttuğu bütün notlarını çözülmesin ya da anlaşılmasın diye değil, solak olduğundan ve eli yazdıklarına dokunup mürekkebi dağıtmasın diye tersten yazdığı gerçeği. ben bundan da bahsetmiyorum size. "news" kelimesi var sonra. bu kelimede North,East,West,South kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiş. doğru; ben bundan da bahsetmiyorum size. dişleriniz. alt çenenizdeki dişlerin hepsi bir sinire bağlıyken, üst çenenizdeki dişlerin her biri farklı farklı sinirlere bağlıymış mesela. tebrikler! bu seferde doğru tahmin ettiniz. ben bundan da bahsetmiyorum size.
kısa bir süre sonra gelen edit: "evet alt çenedeki dişlerin hepsi bir sinire bağlı (n.mandibularis), ama üst çenedeki dişlerin her biri farklı farklı sinirlere bağlı değil, sadece alta göre 3 bölgeye ayrılmış,basitçe ön, orta, arka diye özetleyebiliriz" şeklinde aydınlatıcı bir bilgiyle beni düzelten Adsız (ismini vermek istemeyen bir izleyici) kişisine sonsuz teşekkürler.
mahalle bakkallarının o esrarengiz halleri çoğu çocuk için bir maceradır. yukarı bahsettiğim gereksiz bilgilerden daha esrarengiz hemde. mesela ben bizim mahalle bakkalının, ben evdeyken neler yaptığını çok merak ederdim. rafları tozlu bakkalında öylece oturup durması, bir müşteri geldiğinde yerinden kalkmadan -bazılarında kalkardı şimdi günahını almayalım- verdiği hizmeti filan..
dünya mutfakları hakkında bir vedat milor olmadığımı anlatmama gerek yok malum. dünyayı da bu şekilde ele geçiremeyeceğim aşikar olduğuna göre size biraz market maceramdan bahsetmek için geldim bu sefer. normalde yemek yaparken kullandığım malzemelerin çeşitliliği ile övünen biri değil, kısıtlı malzemeyle maksimum verim elde etmek adına elimden geleni yapan biri olduğumdan anlatacaklarım biraz garip gelebilir. çünkü mesela ben hiç teriyaki sosu yapmadım evde. yediğimi söyleyenlerde halt ediyor hatta..
bisiklet sürerken pantolonunun paçası zincire sıkışıp yağ olan, yağ olmakla kalmayıp yırtılan bir nesil heba oldu gitti. hiç kimsede çıkıp demedi ki agam bu nedir! mahalle bakkalının ne yaptığını merak etmekle kalmayıp, yine aynı mahalleyi paylaştığımız komşularının evleri de bana hep esrarengiz gelmişti. halbu ki ne kadar farklı olabilirdi ki! toplasan iki oda bir salon vardı onlarda da. kaç farklı şey yapabilirlerdi ki? o zamanlar serdar ortaç gibi fikirlerim varmış meğersem. "topu topu 7 nota var. kaç beste yapılabilir ki?" diyen adamla aynı fikre ortak olmuşum. ama işte merak ederdim hep komşuların evlerini. ne yaptıklarını değil, sadece içlerini. çocuk aklı işte; ermiyor ki her şeye..
şehirlerarası otobüs yolculuklarında hala ısrarla topkek veriliyor olması evrimin çok daha ilkel aşamalarda olduğumuzun göstergesi bence. yoksa darwin yanılıyor olamaz! aynı şeyi uzun süre çorap giyip onu çıkardıktan sonra, çorabın lastik izinin ayakta bıraktığı o kaşıntı hissiyle de açıklayabiliriz. şuana kadar insanoğlunun yaşadığı hiçbir kaşıntı kaşıyarak geçmedi. dedim ya darwin yanılıyor olamaz. birde allah-anne ortak yapımı bir senaryo var. buzluktaki dondurma kabı içinden kavrulmuş kıyma çıkması. bu da yukarıda dediğim gibi evrimin daha çok ama çok ilkel aşamalarında olduğumuzun göstergesi. sanırım buldum; darwin işte burada yanılıyor olmalı! ayrıca market maceramdan bahsederken farklı bir dil kullanıyor oluşum, hiçbir şey almadan çıkıp eve geri dönmemle karşılaştırıldığında pek bi' önem arzetmiyor sanırım. çünkü adını dahi bilmediğim sosların arasında kendime yer edinmem pekte kolay olmadı, olamazdı da. bende yapılabilecek en güzel şeyi yapıp cebimdeki parayı bakkal amcaya gösterip; "buna ne olur amca" dedim. hiç dedi. ve tezim böylece doğrulanmış oldu. dünya çocukların istilası altında. her yerdeler..
meraklarım hakkında konuşurken şeyi farkettim. evlerinin içlerini merak ettiğim komşuların kız çocuklarının hepsi, en az bir kere beni oyunlarını bozduğum için anneme şikayet etmişti. oyunlarını bozmak derken sanki amerikan başkanını öldürmek isteyen bir şebekeyi çökertmiş gibi bir tavrım olduğunun farkındayım. bundan da gurur duyuyorum ayrıca. lakin bu şikayetlerin hepsinde kullanılan bahanenin "oyun bozmak" eyleminden ibaret olması, onların benim gözümde oynadıklarının oyun olmamasından kaynaklanıyordu. büyük ihtimalle bizim oynadığımız oyunlar içinde onlar aynı şeyi düşünüyordur. fakat biz bi' kere bile gidip onları annelerine şikayet etmedik. (okuyucuya not: bu pasajda bir merakımdan bahsetmedim)
değişik soslarla hazırlamadığım akşam yemeğinden sonra ortalık biraz sakinleşmişti çok şükür. neyse ki herkes bulabildiği kadarını yemiş, geriye kalan yemeklerde yarım kiloluk yoğurt kaplarına konup dolaptaki yerini almıştı. bu da bana size anlatmam gereken market maceram için bir fırsat verdi. dışarı çıkmaktaki amacım daha önce evimin kapısından girmeyen tatlardaki sosları bulup onlardan bir şaheser yaratmaktı. misafir filan geleceğinden değil, canım istediğinden. eğer bunları yazan ben olmasaydım düşünürdüm. bu kadar alakasız konulardan bahsedip, sonrada "canım istediğinden bilmem ne sosu aramaya çıktım" lafını nasıl söyleyebildiğimi. siz yapmayın diye ben söylüyorum. neyse. uzun bir yolculuktan sonra değişik soslar satan markete doğru yola çıktım. uzun ve zorlu bir yolculuktu. adını bile bilmediğim bir çok sosu satmasından ifrit olduğum adamların mekanına yalnız ve korumasız gidiyordum. işin garibi elimde makinem vardı. silah alma demişlerdi, polisi ararsam da öldüreceklerdi elinde tuttukları rehineleri. siz düşünün ne kadar saçmaladığımı. içeri girdiğimde karşılaştığım manzara dehşetengizdi. ilk italya seyahatimde yanlışlıkla indiğim trenden, iki gece konakladığım ve şuana kadar gördüğüm en güzel şehir olan lucca'da bile görmediğim sosları satan bir mekanda yapayalnızdım. çünkü mesela ben hiç teriyaki sosu yapmamıştım evde..
belki mesela sende sukiyaki sosu yapmadın evde..
korkmuyordum. tedirgindim sadece. bu kadar çeşitli sosların içinde kendime uygun olanını seçebilmekle meşkul olmaktansa, üzerilerinde yazan ve bana anlamsız gelen yazıları çözmeye adadım kendimi. daha öncede arapça ve farsça el yazması eserleri türkçe'ye çevirmeye adamıştım kendimi. (4 yıl üniversite, 2 yıl master sürdü) okumaktan ziyade içeriğine odaklanmış olmam, onların benim mutfağımdaki engellenmez yükselişini meşrulaştıramazdı. zaten öyle olmadı da. ben annemin memleketten gönderdiği biber salçasına olan hayranlığımı, elin sukiyaki sosu ile değişemezdim. zaten değişmedim de. fazla mücadele edemediler zaten benle. annemin biber salçasının yemeklere verdiği o rengi kendilerine anlattığımda, bana olan bakışlarındaki o inanılmaz mantık hatasını anlamıştım.
hem zaten elinizde bir bidon dolmalık yaprak varken nereye gidebilirsiniz ki?
durum böyle olunca ve çünkü mesela ben hiç teriyaki sosu yapmadığımdan evde; ortalık değişik ülkelerin soslarından sıyrılıp farklı konulara döndü. ben fotoğraf makinemi doğrulttuğum bütün sosları onların tok satıcı edasıyla geri çevirmesine rağmen çekmeye devam ettim. adamlar sinirlendi. ben etrafa gülücükler atarken kimsenin olmadığını düşündüğüm arka raflarda durun porto şaraplarının ihtişamına kapılıyor, adamlarda benim bu yayılımcı politikamdan pek memnun olmuyordu. durum böyle olunca geri adımlar atarak sahneyi terkediyordum.
bu kadar garip sosun içinden yine annemin yaptığı biber salçasını tercih etmem gururumu okşadı. kendimi sevindirmek için çikolata alamayacağımdan, bunu bu şekilde telafi etmem de ayrı bir başarıydı. durum böyle olunca şımarık bir ifadeyle marketi terkediyor oluşumsa; ne kadar cesaretli olduğumu karşımdakilere göstermem için yetti de arttı bile. yok teriyakiymiş, yok sukiyakiymiş hepsi hikaye. varsa yoksa biber salçası, domates salçası..
unutmadan. bu kadar maceralı bir market yolculuğundan sonra akılda kalan tek cümle şu oldu;
- çünkü mesela ben hiç teriyaki sosu yapmadım evde..
19 fikre tercüman olmuş:
Vay be:)))
Hahah
Bak o buzluktaki dondurma kabının içinden kavrulmuş kıyma çıkmasının acısı nasıl içime işlemişse orada yüreğim bir cız etti.
Bu arada ben her gün pilav yiyorum ya, geçenlerde Tayvanlı kardeşlerimizin acı biber sosunu keşfettim. Tương Ớt Sriracha diyorlar. Yani nasıl okuyorlar bilmiyorum da, böyle yazıyorlar. Bizim annelerin biber salçası gibi, ama acı 10X. Lezzetli de böyle mendebur. O sade pilavı bir şölene dönüştürüyor.
Yani bir anekdot olsun diye yazayım dedim.
Öperim.
Ben onu bunu bilmem, iki gündür alt çenesindeki (sağ taraf) dişi ağrıyan ve üst çenesi de dahil olmak üzere bütün sinir sistemine etmedik küfür bırakmayan birisi olarak, durumumun, henüz teriyaki sosu yemeyen birisinin durumundan kat kat daha ağır olduğunu düşünmekteyim.
Bence de okuyup anlaması zor bi cümle(!) oldu ama öyle. Hem teriyaki, sukiyaki filan güzel soslar.
@meren
meren bey meren bey! sen şimdi böyle sos isimleri verince ve ben o sosları bulamayınca sanma ki bütün olay bitecek. aksine daha da beter olacak. ben sonra yine gidicem böyle garip marketlere, yine sorun çıkarıcam bulamadığım için. en sonunda da annenin memleketten yolladığı biber salçasına talim :) ama söz bulursam -ki aklımda tutmam zor- deneyeceğim. pilav konusundaki sürekliliğine "az kuru çek" diyen biri olmalı bi' de. gerçi uzak doğulu birine pilav öğretecek değiliz ama milli yemeğimizi de denemesini örenirim kendisine :) (kuru soğan tercih sebebi tabi)
--------------------------------
@Sinan
valla diş durumuna üzüldüm. dediğin gibi teriyaki sosu filan diş konusu olunca bana da pek önemli gelmedi. en azından tanıdığım çok yakın bi dişçi arkadaşım var o şekilde yardımcı olsam dicem ama sen sakiyaki sosunu da beğendin. napsak ki :/
Bir haha:) da benden olsun o zaman. Bir market macerasının boyle garip anLatildigini da gormuş olduk sayende :) Ayrıca bu kadar neşeli bir çocukluk geçirmende iyi olmus dogrusu. Bize de okuyacak malzeme çıkıyor...
damak tadınızı bilmemde sukiyaki sosunu kesinlikle tavsiye ederim!
sukiyaki için bilgi; eskiden balina etinden artik dana etinden yapilan bir nabemono. cok lezzetli ve unlu bir japon yemegidir. her nabemono gibi soguk kis aylarinda yenmesi tercih edilir.
nabemono için bilgi; japonlarin nabe denilen guveclerinde yaptiklari kis turluleri. icinde cesitli sebzeler, cesitli etler (deniz mahsulu, tavuk, domuz yada dana eti, hatta ve hatta bazen at eti), tofu gibi malzemeler, eriste ve kendine ozgu soya tabanli tatlimsi bir sos bulunur. yemegin sonunda nabenin dibinde kalan suyuna ve malzemelere istege gore udon yada pilav eklenir ve bir nevi dibi sıyrılır.
Bunca yıllık solağım, leonardo da vinci'nin ters yazı sebebini yeni duydum, ne güzel oldu:)
Soslarla da bilgilendik, aralarda bir bidon yaprak kadar kocaman kukırdadık, velhasıl-ı kelam evde kullanımlık soslar hakkaten de domat ve biber salçasıyla soyanın tahtına zor aday olur...derim ben.
@Eliza Doolittle
bende leonardo'nun bu ozelligini ogrenince sasirmistim. megersem solaklarin dunyayi yonettigi teorisi dogruymus..bide soslarin bu ozelligini kaybetmeyecegi bir dunya birakilmali yeni nesillere. biber salcasiz bir dunyaya hayir!!!
benim için en güzel sos acı biber katılmış,mantının üzerine döktüğümüz sos :)
Burger Kingin barbekü sosunuda çok beğeniyorum.
Paylasım için teşekkürler :))
Nice pic!
50 mm daha sana neler yazdıracak göreceğiz :)
nays ..
mutlu yillar bu arada : )
@Lô - Lâ
size de ve herkese de mutlu yıllar olsun efendim. güzel, sağlıklı, mutlu bir yıl olsun. benim içinde bol gezmeli bir yıl tabi.. :)
Amen to that, hatta from your lips to Gods ears !!
'alt çenenizdeki dişlerin hepsi bir sinire bağlıyken, üst çenenizdeki dişlerin her biri farklı farklı sinirlere bağlıymış mesela.'
aslında konuda bundan bahsetmemişsiniz :) ama burda sanki bir yanlışlık seziyorum.evet alt çenedeki dişlerin hepsi bir sinire bağlı (n.mandibularis), ama üst çenedeki dişlerin her biri farklı farklı sinirlere bağlı değil,sadece alta göre 3 bölgeye ayrılmış , basitce ön,orta,arka diye özetleyebiliriz.
saygılarımla, bu arada yazınız diğerleri gibi şahane olmuş, elinize sağlık.
@Adsız
hem düzeltme hem de yazımı beğendiğiniz için teşekkür ederim. demek ki bilgimiz o bilimin insanları kadar olmuyor :) yazıda da size ithafen bir düzeltme yaptım. tekrar çok teşekkürler..
Değişik soslar denemeyi hep sevmişimdir. Ama bence soslar en cok makarna ve et türevlerine yakışıyor. :))
Yorum Gönder
hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?
hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..