.
madem olasılıklardan bahsediyoruz, o zaman ben de bi' kaç kelam etmek isterim;
mesela; sizinle aynı ülkede küçük bi' kafede karşılaşma olasılığımız, o şehirde bizimle oturup iki kelam etme olasılığınızla aşağı yukarı aynı. hal böyle olunca sizinle karşılaşma olasığımızı arttıralım diye garip garip yerlere seyahat ediyoruz. sizi görmek için mi? elbette hayır.
ama bazenleri bu olasılıkları bi' kenara bırakıp sırf sizinle karşılaşalım diye yaptığımız şeyler de var; sevdiğimiz şehirlerde yatıya kalmak gibi.. e böyle afilli konuşunca ne demek istediğimi de azıcık açmam lazım. şimdi efendim mutluluk, sevdiğiniz şeylerden ayrılmamayı gerektirir çoğu zaman. kimi zaman da sadece ayrılık kelimesi geçtiği için cümlede, mutluluk hissi peydah olur evrende. evren de size her zaman istediğinizi vermediğinden neydü belirsiz sancıların içinde debelenir gidersiniz. işte bu zamanlarda hekimler, insanlara seyahat etmeleri gerektiğini söyler. adamlar senelerce okumuş insanlar; vardır bir bildikleri diyerek sorgulamadan yapmak gerektiğini her ne kadar bir realiteyse de, evrendeki sistemin bu şekilde ilerlemediği de bi' o kadar gerçek. kısaca; evrenin işine karışmadan yazımıza devam ediyoruz..
kahve almaya gitmiştim, konu karışmasın. sevdiğimiz şehirlerde yatıya kalmak.. efendim iş bu konu aslında "seyahat etmek" fikrinin temelini oluşturur. şöyle ki; eğer siz seyahat eden bir insansanız ve yolculuğunuz sırasında anlatacak şeylerinizin bi' listesini tutuyorsanız, konunun temelini genellikle seyahat ettiğiniz şehirler oluşturur. girin bakın bütün seyahat yazılarına, hepsi ya bir şehri ya da bir ülkeyi anlatır. kimse size oraya gittim de orada karşılaştığımız insan bana şöyle davrandı filan demez. derse bile samimi değildir. işte sayın okur; ben sana bunu vadediyorum!
şaka lan şaka ne vadedicem, sanane benim yolda karşılaştığım insandan. yani tam olarak sanane değil de (burda ya okuyucuyu küstürürsem korkusu var) ne biliyim sana pek hitap etmez. yani gel ama sıkılırsın..
gerçi bi' dakika lan, ben genelde böyle yapıyorum. yazları size farklı bi' mevsimmiş gibi gösteriyorum mesela; kuzeyleri batı, baklavanın içinde çekilmiş bezelyeleri fıstık, "geceler, ahmet arif'in mısraları yani.."
*orda ya okuyucuyu küstürürsem korkusu filan da yok.
ben yine bizden bahsederken size, ipin ucunu kaçırıyorum. şimdi ilks uyanmadan bu yazıyo bitirmem gerekiyo hatta. o yüzden ivedilikle konumuza dönüyorum. efendim, eğer bi' şehri seviyorsanız ya da öyle bi' niyetiniz varsa, kısaca ciddi düşünüyorsanız; o şehri koynunuza almanız gerekir. ciddi ciddi koynunuza almanız ama; öyle şaka yollu filan değil. sımsıkı sarmanız, teriyle-nefesiyle içinize çekmeniz gerekir. zordur ama gerekir. hatta bi' şehri sevmek için tam anlamıyla bu gerekir. olası kırgınlıkları, ayrılıkları bile olsa bu gerekir. aileler tanışmamış olsa bile bu gerekir. diyelim ki tanıştı ve kız tarafı; "biz hem orda hem burda düğün isteriz" dese bile bu gerekir. (bu sonuncu tartışılabilir) velhasılı kelam gerekir efendim, o şehri koynunuza almanız gerekir. toplum ne derse desin, siz bütün tabularınızı yıkın ve bu evrende ne kadar şehir varsa güzelliklerine bi saniye bile bakmadan koynunuza alın. belki o zaman içinde yaşadığımız şehirleri, hayalini kurduğumuz şehirlere çevirme şansımız olur..
olmadı..
yok lan olmuştur belki. hatta ben size olmuş gibisinden anlatıyım bundan sonrakileri de, sonu mutlu bitsin bu yazının da. çünkü diğerlerinde hep kötüler kazanıyordu di mi! neyse küfretmicem..
şahsen biz şehirleri koynumuza alabilmek için yerel halkı didikliyoruz. onlara yalanlar söyleyip evlerine çöküyoruz mesela, ta yatak odalarına girip lastikli çarşaflarının bi' kenarını çıkarıp kaçıyoruz. sırf onlar yatarken çarşaf yatağın içinde toplansın diye. bildiğiniz götlük yani.. ister istemez uyananlar oluyor, olmuyor değil. işte tam bu sırada devreye ben giriyorum. iktisat 101 dersinin ilk konusunu işlemeye başlıyorum hemen; çünkü yağmur yağdığı için beden dersini sınıfta işliyoruz. naylon eşofmanlarla sınıfta mahsur kalan bi' ton öğrenci, hademenin kazana fütursuzca attığı odunla saunaya dönen sınıflarda kurdeşen döküyor. ee tabi çocuklar sarkmasın diye 6mm'lik ahşap vidasıyla sımsıkı vidalanmış camlar açılamadığından, terim terim terliyoruz. şerefsiz hademe cebinden vermediğinden olsa gerek, bütün kışı çıkartsın diye aldığımız odun kömürü ikinci ayın başında bitiriyor. sonrası hüzün tabi..
ders bitimine yakın evdeki yerlerimizi çoktan almış oluyoruz. salona yerleşenini mi ararsın, yatak odasındaki ahşap gardırobu zimmetine geçirmeyi düşünenimi. hepsi var hanım hepsi! ben bi' keresinde koskoca şehri valizine sığdırmaya çalışanını bile gördüm hatta. sonra sığmadığı için el bagajına ayırdı birazını da öyle getirdi gelirken. bunlar da o el bagajındakiler işte. valizi daha açamadık kusura bakmayın. gerçi onu da düşündük gelirken, sonra koskoca valizi sırf altı pis diye antrede bırakmadan direkt arka odaya götürdük ama..
aması filan yok aslında. eğer biz size her şeyi anlatsaydık yatıya kaldığımız şehirlerle ilgili, sizin o şehirleri koynunuza alma olasılığınız yok denecek kadar azdı. bunu istemediğimiz için biz de tuttuk valizi arka odaya götürdük. neden? çünkü altı kirli de ondan. sonuçta kimse koskoca bi' şehrin pisliğini evine kadar sokmak istemez...
ya bi' dakka!
komikli filan yazıyorum diye inananınız yok di mi bu söylediklerime? allahınızı severseniz biz öyle insanlara benziyor muyuz hiç! sırf siz bilmeyin diye koskoca şehirde yaşadıklarımızı size anlatmayacak kadar bencil insanlar değiliz. olsak valla tek kelime duyamazdınız benden. (ilks yatıyo şimdi yoksa biz derdim, biliyosunuz)
bu arada konuyu dönüp dolaşıp nasıl da olasılığa getirdim ama. gördüğünüz gibi hem kendini beğenmiş, hem de yetenekli bir insanım. sırf bu yüzden bile alkışı hakediyorum bence. kibrimden de zerre ödün vermem, bilirsiniz. şimdi siz inanmazsınız ama pasaport kontrollerinde film artistlerine benzetildiğim bile oluyor. çünkü sakal is my girl ve gözler yeşil. saçlarım kısacık ve sarı aynı zamanda. başka seçenek bırakmıyorum yani insanlara. huyum kurusun..
şehirlerde yatıya kalma sebebimiz bu işte. size anlatmak istediklerimiz olsun da siz de nemalanın bunlardan, payınıza düşenleri filan alın da bizim valizde de yer açılsın. peki bunu nasıl yapıyoruza gelecek olursak. efendim biz şehirlerde yatıya kalırken, yukarıda da az biraz bahsettim aslında ama yine değinmekte faide var; yerel halkın evlerine sızıyoruz. bunu da airbnb denen dünyanın en güzel icatlarından biriyle yapıyoruz. bu palatform, dünyanın hemen hemen her ülkesindeki insanların evlerini veyahut evlerindeki bir odayı sizinle paylaşması üzerine dayalı. tabiki temelinde maddiyat yatıyor, kimse babasının hayrına size evini açmaz amk o kadar da değil. yani açar da zor be kanka. bi referans filan lazım, "görümcemin gelini" filan en azından. temelde platformun kuruluş amacı otel rahatlığında ev hayatı sunmak, hatta daha fazlası!
izliyoruz.. (siz full ekran izleyin, burda küçük çıkıyor)
lan aslında uzun uzadıya anlatırım ama; bazı şeyleri göstermek sanırım daha mantıklı ve güzel. yoksa ben de anlatırım size şu şehir böyle güzeldi, şöyle harikaydı diye. ne gerek var bi' sürü fotoğrafa filan. lakin olmuyor işte, insan bi' şeyleri görmek, duymak istiyor. bu yüzden koydum bu videoyu, başka maksatla filan değil yani. neyse konu dağılmasın yine. olay tamamen bu.. iletişim! siz platformdan kendinize uygun bir ev seçiyorsunuz ve ev sahibi ile iletişime geçip kalmak istediğiniz tarihleri söylüyorsunuz. eğer ev sahibimiz o tarihlerde müsaitse size buyur gel diyo. siz site üzerinden paranızı ödeyip gidiyor ve ev rahatlığında kalıyorsunuz. kısaca para = çokomel
çok fazla detaya girmek istemiyorum, sormak istediğiniz bişi varsa ne yapmanız gerektiğini biliyosunuz zaten. sadece şunu bilin yether; hayat yaptığınız seyahatlerde size otel kahvaltılarındaki o meyveli yoğurtları bedavaya verecek kadar bonkör değil..
güzel örnek verdim lan itiraf edin :)
bu kıyağımı da unutmayın hadi! (ekleyecek fotoğrafı kalmadı, videoyla doldurdu yazıyı çakal)
çok fazla detaya girmek istemiyorum, sormak istediğiniz bişi varsa ne yapmanız gerektiğini biliyosunuz zaten. sadece şunu bilin yether; hayat yaptığınız seyahatlerde size otel kahvaltılarındaki o meyveli yoğurtları bedavaya verecek kadar bonkör değil..
güzel örnek verdim lan itiraf edin :)
bu kıyağımı da unutmayın hadi! (ekleyecek fotoğrafı kalmadı, videoyla doldurdu yazıyı çakal)
ikinci videoyu izleyip de; "benim sırt çantam nerde lan hemen bi' yerlere gitmem lazım" demeyen insan kapasın bu sayfayı ve bi' daha da gelmesin. sırt çantası olmayanlar hariç tabi, valiz de olur. lan düşünsenize; insanlar size ara sokaklarda, muhteşem manzarası olan balkonlu evlerini açıyor. hem de sırf meyveli yoğurt yicem diye bi' ton para verdiğiniz otellerin neredeyse 3/1 fiyatına. valla babanız yapmaz bunu diyim ben size. hem yerel halk bunlar. yani size en kral marketin yerini şıp diye tarif eder. şahsen ben bir yeni zelandalı olarak, türkiye'ye geldiğimde bana bim'in yerini tarif eden ev sahibine hayranlık beslerim. siz de bu şekilde düşünün bence. şahsen biz öyle yapıyoruz..
yine bu amaçla başlamadığım bi' yazıyı daha farklı bir şekilde bitirdiğim için kendimle ne kadar gurur duysam az. bence siz de kendinize bir iyilik yapın ve olur olmadık zamanlarda uzak ülkelerin küçük ve yalnız şehirlerine biletler alın. sonra o biletleri, yine o şehrin şirin insanlarının evleriyle hafif pembeleşinceye kadar kavurup yine kendinize servis edin. baktınız doymuyorsunuz, bi daha yapın. yine doymadınız bi' daha! yine mi doymadınız; valla allah gözünüzü doyursun ne diyim..
farkındaysanız yine her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmadığıma göre, benim şimdi gidip ilks'in yanına kıvrılmam lazım. uyandığında beni yanında görmezse, siz de bundan sonra beni göremezsiniz o kadar diyim..
malum neydi; hayat, yaptığınız seyahatlerde size otel kahvaltılarındaki o meyveli yoğurtları bedavaya verecek kadar bonkör değil..
ama bedava wi-fi'yi sömürücem derken betonda oturtacak kadar da süprizlerle dolu!
:)
yine bu amaçla başlamadığım bi' yazıyı daha farklı bir şekilde bitirdiğim için kendimle ne kadar gurur duysam az. bence siz de kendinize bir iyilik yapın ve olur olmadık zamanlarda uzak ülkelerin küçük ve yalnız şehirlerine biletler alın. sonra o biletleri, yine o şehrin şirin insanlarının evleriyle hafif pembeleşinceye kadar kavurup yine kendinize servis edin. baktınız doymuyorsunuz, bi daha yapın. yine doymadınız bi' daha! yine mi doymadınız; valla allah gözünüzü doyursun ne diyim..
farkındaysanız yine her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmadığıma göre, benim şimdi gidip ilks'in yanına kıvrılmam lazım. uyandığında beni yanında görmezse, siz de bundan sonra beni göremezsiniz o kadar diyim..
malum neydi; hayat, yaptığınız seyahatlerde size otel kahvaltılarındaki o meyveli yoğurtları bedavaya verecek kadar bonkör değil..
ama bedava wi-fi'yi sömürücem derken betonda oturtacak kadar da süprizlerle dolu!
:)
13 fikre tercüman olmuş:
İlk defa okudum bi yazını ama güzeldi lan. (aferin)
ayrıca bu sistem ile tanıştırdın, güzel bişey oldu onun için de teşekkürler
couchsurfing bunu bedavaya yapıyor da olsa ;)
teşekkürler serseri :)
Uzun zaman olmuştu okumayalı bu blogu, iyi oldu geldim. Bugün aldığım bir habere göre 14 günde 12 ülke gezecekmişim Aralık sonunda. Aman bi sevindim bi sevindim ki anlatamam. Seviyorum böyle fotolar çekmeyi, paylaşmayı falan. Okumayı da tabi. Aynen devam >>
@Gabriel
airbnb candir. kulllan bak, memnun kalmazsan paran iade..
@Busra
14 gunde 12 ulke iyiymis cidden. hangisi bunlar biz de bilmek isteriz. metak ettim valla..
simitçi geçti mi?
Hemen şehirleri yazayım madem; Üsküp'ten başlanarak Belgrad, Budapeşte, Viyana, Brotislava, Prag, Münih,Dochau,Paris, Cenevre, Milano,Verona,Venedik,Pisa,Floransa,bri,İgoumenitsa,Selanik ve Kavala ile kapanış. Bence güzel mekanlar.
airbnb bana pahalı gelmeye başladı, ya da baktığım ülkelerden dolayı bilemiyorum. gerçi öyle parasızım ki her şey pahalı geliyor :(
tabi yorumu bunun için yazmıyorum. washington dc'ye yolunuz düşerse, airbnb'den yer tutmayı düşünürseniz, donna reynolds'ın evinde (malikanesinde?) kalın. amerika'ya bir daha ayak basarsam dc'ye bir daha uğramayı düşünmüyordum, ama sırf bir daha orada kalmak için giderim ha. kelimeler yetmez.
@ilksen
geçti de ben yetişemedim sanirsam ki. buzlukta olacak, olmadi orda isitiriz.. (ISITTI)
@busra
pisa'dan kesinlikle lucca'ya geç. trenle 25dk. kadar suruyor. hayatinda yapacagin en güzel şey olacak ve bana cokca tesekkur edeceksin ^^ harika bi sehir lucca, hem de cok harika bi şehir..
@ayse
abd'den yeni döndük sayilir. ny'de denedik airbnb ve cok memnun kaldik. baya da ucuzdu. dc hic çekici gelmiyor aslinda ama yine de yolukuz düşerse neden olmasin, deneriz tabi. airbnb cohzel bisi ya, bulanin dedesine rahmet ;)
Döktürmüşsün abi yine :)
Sevince bir yeri gidip kalmak gerek burası kesin. Seven insan her yolu dener yine de kalır sevdiği şehrin sokaklarında :)
Fotoğraflar çok güzel ama :)
Selam.. blogunuza izleyici üye olmak istedim. izleyiciler görünmüyor..
@şahin
merhaba şahin. sanırım html kodda küçük bir hata vardı o widgetta. e-posta ile haberdar etme şeysi ekledim..
sol tarafta altlarda bulabilirsin. teşekkürler haber verdiğin için..
Teşekkürler..
mail yolu ile üye oldum. oldu..
selamlar....
"Benim sırt çantam nerde lan hemen bi' yerlere gitmem lazım" :) Gidelim geldi. Göreyim geldi. Şu sistemi uygulaması geldi ;)
Yorum Gönder
hani duşa girersin de su ısınana kadar geçen süre içinde yaşadığın üşüme vardır ya?
hahh işte o anlarda aklına takılan bir yorum olsun..